6335 SAYILI KANUN’UN 38. MADDESİYLE EKLENEN GEÇİCİ 7. MADDENİN (15)NUMARALI FIKRASININ BEŞİNCİ CÜMLESİNDE YER ALAN “…SİLİNMETARİHİNDEN İTİBAREN BEŞ YIL İÇİNDE…” İBARESİNİN İPTALİNE KARAR VERİLDİ

6335 SAYILI KANUN’UN 38. MADDESİYLE EKLENEN GEÇİCİ 7. MADDENİN (15)NUMARALI FIKRASININ BEŞİNCİ CÜMLESİNDE YER ALAN “…SİLİNMETARİHİNDEN İTİBAREN BEŞ YIL İÇİNDE…” İBARESİNİN İPTALİNE KARAR VERİLDİ

Anayasa Mahkemesi tarafından geçici 7. maddenin (15) numaralı fıkrasının beşinci
cümlesinde yer alan “…silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde…” ibaresinin, ihya yolunun
işlevsiz hâle gelmesine neden olabilecek nitelikte olduğuna karar verildi.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 2023/33
Karar Sayısı: 2023/117
Karar Tarihi: 22/6/2023
R.G. Tarih - Sayı : 15/9/2023 - 32310

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

  1. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2023/33)
  2. Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2023/47)
  3. Alanya Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2023/99)
    İTİRAZLARIN KONUSU: 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na
    26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin (15)
    numaralı fıkrasının ikinci ve beşinci cümlelerinin Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 36. maddelerine
    aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi
    talepleridir.
    OLAY: Ticaret sicilinden terkin olunan şirketin yeniden tescili talebiyle açılan davalarda itiraz
    konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için
    başvurmuştur.
    I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
    Kanun’un geçici 7. maddesinin itiraz konusu kuralların da yer aldığı (15) numaralı fıkrası
    şöyledir:
    “(15) Bu maddede düzenlenmeyen hususlarda ilgili kanun ve esas sözleşmelerde öngörülen
    usullere göre hareket edilir. Bu madde gereğince tasfiye edilmeksizin unvanı silinen şirket
    veya kooperatiflerin ortaya çıkabilecek malvarlığı, unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten
    itibaren on yıl sonra Hazineye intikal eder. Hazine bu şirket ve kooperatiflerin borçlarından
    sorumlu tutulmaz.
    Tasfiye memurlarının sorumlulukları konusunda, özel kanunlardaki sorumluluğa ilişkin
    hükümler saklı kalmak kaydıyla bu Kanun veya Kooperatifler Kanunu hükümleri uygulanır.
    Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri

bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye
başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.”
II. İLK İNCELEME
A. 2023/33 Sayılı Başvuru Yönünden

  1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü (İçtüzük) hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan
    Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
    Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU,
    Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
    katılımlarıyla 16/2/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik
    bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
    B. 2023/47 Sayılı Başvuru Yönünden
  2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir
    ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
    AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri
    BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/3/2023
    tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu
    görüşülmüştür.
  3. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
    Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan
    mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı
    kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri
    sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri
    için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir
    mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
    mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada
    uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik
    evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
    olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
  4. İtiraz yoluna başvuran mahkeme 6102 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesinin (15) numaralı
    fıkrasının ikinci ve beşinci cümlelerinin iptallerini talep etmiştir.
  5. Anılan fıkranın itiraz konusu ikinci cümlesinde bu madde gereğince tasfiye edilmeksizin
    unvanı silinen şirket veya kooperatiflerin ortaya çıkabilecek mal varlığının unvana ilişkin
    kaydın silindiği tarihten itibaren on yıl sonra Hazineye intikal edeceği öngörülmüştür.
  6. Bakılmakta olan davanın konusu ise ticaret sicilinden kaydı silinen şirketin ihyası talebine
    ilişkin olup anılan şirketin unvanının silinmesinden ortaya çıkan herhangi bir malvarlığına
    yönelik değildir. Dolayısıyla itiraz konusu ikinci cümlenin bakılmakta olan davada uygulanma
    imkânı bulunmamaktadır.
  7. Öte yandan 6216 sayılı Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi"
    başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda
    izlenecek yöntem düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya
    bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği belirtilmiş; anılan fıkranın (a) bendinde de “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı"", Anayasa Mahkemesine gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
  1. İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran
    mahkemenin gerekçeli kararında, Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülen hükümlerin her
    birinin Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
    gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
  2. Yine İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde Anayasa
    Mahkemesince yapılan ilk incelemede başvuruda eksikliklerin bulunduğunun tespit edilmesi
    hâlinde itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar
    verileceği, (2) numaralı fıkrasında ise anılan (b) bendi uyarınca verilen kararın itiraz yoluna
    başvuran mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden başvurmasına engel olmadığı
    belirtilmiştir.
  3. Yapılan incelemede itiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından ileri sürülen Anayasa’ya
    aykırılık gerekçelerinin 6102 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesinin (15) numaralı fıkrasının
    itiraz konusu beşinci cümlesinde yer alan “…silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde…”
    ibaresine yönelik olduğu görülmektedir. Buna karşılık itiraz konusu cümlenin kalan kısmının
    Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun açıklanmadığı
    anlaşılmaktadır.
  4. Bu itibarla 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile
    İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan itiraz
    konusu cümlenin kalan kısmına yönelik başvurunun anılan Kanun’un 40. maddesinin (4)
    numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından reddi gerekir.
  5. Açıklanan nedenlerle13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 26/6/2012
    tarihli ve 6335 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin (15) numaralı
    fıkrasının;
    A. İkinci cümlesinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
    uygulanma imkânı bulunmadığından bu cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği
    nedeniyle REDDİNE,
    B. Beşinci cümlesinde yer alan “…silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde…” ibaresinin
    esasının incelenmesine, yürürlüğünün durdurulması talebinin esas inceleme aşamasında
    karara bağlanmasına,
    C. Beşinci cümlesinin kalan kısmına ilişkin başvurunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
    Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin
    (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE, 9/3/2023 tarihinde
    OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
    C. 2023/99 Sayılı Başvuru Yönünden
  6. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA,
    Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL,
    Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI,
    İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 31/5/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme
    toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğünün
    durdurulması talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE
    karar verilmiştir.
    III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
    A. E.2023/47 Sayılı Başvuru Yönünden
  7. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı
    Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin (15) numaralı fıkrasının beşinci
    cümlesinde yer alan “…silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde…” ibaresinin iptaline ve
    yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin
    E.2023/47 sayılı davanın aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/33 sayılı dava ile
    BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/33 sayılı dosya
    üzerinden yürütülmesine 9/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
    B. E.2023/99 Sayılı Başvuru Yönünden
  8. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı
    Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin (15) numaralı fıkrasının beşinci
    cümlesinde yer alan "…beş yıl içinde…" ibaresinin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına
    karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/99 sayılı davanın
    aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/33 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE,
    esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/33 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
    31/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
    IV. ESASIN İNCELENMESİ
  9. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN tarafından hazırlanan işin
    esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları
    ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
    görüşülüp düşünüldü:
    A. Anlam ve Kapsam
  10. Anonim şirketlerin tasfiye usulü 6102 sayılı Kanun’un 536 ila 548. maddelerinde hükme
    bağlanmış, limited şirketlerin tasfiyesi de anılan Kanun’un 643. maddesinde anonim şirketlere
    ilişkin tasfiye usulüne atıfla düzenlenmiştir. Kooperatiflerin tasfiyesinde de 24/4/1969 tarihli
    ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda yer alan özel hükümler dışında söz konusu
    Kanun’un 98. maddesinin 6102 sayılı Kanun’a yapmış olduğu atıf nedeniyle anonim
    şirketlere ilişkin tasfiye hükümleri uygulanmaktadır.
  11. 6102 sayılı Kanun’un 536 ila 548. maddelerinde sona eren anonim şirketin tasfiyeye
    gireceği belirtilmiş ve tasfiye usulü ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Tasfiye memurlarının
    belirlenmesi ve yetkilendirilmesi, tasfiye memurlarınca envanter ve bilançonun çıkarılması,
    şirket alacaklılarının tespiti, alacaklıların alacaklarını bildirmeye daveti, alacaklı olduğu
    bilinmekle birlikte bildirimde bulunmayanların alacaklarının bankaya depo edilmesi, şirketin süregelen işlerinin yürütülmesi, şirketin malvarlığının paraya çevrilmesi, şirketin borçlarının ödenmesi, pay bedellerinin iadesi, kalan varlığın pay sahiplerine dağıtılması, defterlerin saklanması ve şirketin sicilden terkini tasfiye usulünün ana hatlarını oluşturmaktadır.
  1. Tasfiye sürecine ilişkin bu düzenlemelerin başlıca amaçlarından birisi de şirket
    alacaklılarının korunması ve alacaklarını, sona eren şirketin veya kooperatifin mal varlığından
    alabilmelerine imkân sağlanmasıdır. Bununla birlikte tasfiyenin tamamlanmasından ve
    şirketin sicilden terkininden sonra da şirkete karşı ileri sürülebilecek taleplerin ortaya
    çıkabileceğini öngören kanun koyucu, Kanun’un 547. maddesinde ek tasfiye kurumunu
    düzenlemiştir. Bu kapsamda tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin
    yapılmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde ilgililerin asliye ticaret mahkemesinden
    bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar şirketin yeniden tescilini isteyebilecekleri ve
    mahkemenin istemin yerinde olduğuna kanaat getirmesi hâlinde şirketin ek tasfiye için
    yeniden tesciline karar vereceği hükme bağlanmıştır. Böylece ticaret sicilinden silinmesi
    sebebiyle tüzel kişiliğini kaybeden şirketin sicile yeniden tescil edilerek tekrar tüzel kişilik
    kazanmasına ve hukuki işlemlere taraf olmasına imkân tanınarak ilgililerin olası mağduriyeti
    önlenmiştir. Ek tasfiye talebi ise herhangi bir süreye bağlanmamıştır.
  2. Anılan Kanun’un geçici 7. maddesinde münfesih olmasına veya sayılmasına karşın tasfiye
    edilmeyerek ticaret sicili kayıtlarından terkin edilmeyen anonim ve limited şirketler (şirketler)
    ile kooperatiflerin tasfiyelerine ve sicilden terkinine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş,
    böylece bu şirketler ile kooperatiflerin varlıklarını şeklen sürdürmelerinin önüne geçilmesi
    amaçlanmıştır. Bu çerçevede münfesih olan veya sayılan şirketler ile kooperatiflerin anılan
    genel hükümlere nazaran kolaylaştırılmış bir usulde tasfiye edilerek unvanlarının sicilden
    silinmesine ve bunun mümkün olmaması hâlinde ise unvanlarının sicilden resen silinmesine
    yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu itibarla geçici 7. maddenin genel tasfiye usulünün
    istisnası ile ticaret unvanının sicilden resen silinme usullerini düzenlediği anlaşılmaktadır.
  3. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında bu maddeye göre tasfiye edilecek ve ticaret
    sicilinden silinecek şirket ve kooperatifler belirlenmiştir. Bu kapsamda 1/7/2015 tarihine
    kadar sermayelerini mevzuatta öngörülen tutarlara çıkarmamış olan şirketler, münfesih
    sayılan şirketler, dağılmış sayılan kooperatifler, son beş yıla ait olağan genel kurul toplantıları
    yapılamayan şirketler ve kooperatifler ile tasfiye işlemlerine başlanılmış ancak bilançoları
    genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin işlemi yapılamamış olan şirketler
    ve kooperatifler sayılmıştır. Söz konusu maddenin (2) numaralı fıkrasıyla davacı veya davalı
    sıfatı devam eden şirket ve kooperatifler ise kapsam dışında tutulmuştur.
  4. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise bu maddeye göre yapılacak tasfiye usulü
    kapsamında ilgili şirket ve kooperatife ihtar yapılması gerekliliği ile bu ihtarın ilan usulü ve
    içeriği düzenlenmiştir. Sermaye artırımında bulunmayarak münfesih olan şirketlere yapılacak
    söz konusu ihtarda tasfiye memurunun bildirilmesi gerektiği, aksi hâlde tescil kaydının
    sicilden silineceği, madde kapsamındaki diğer şirketlere ve kooperatiflere yapılacak ihtarda
    ise faaliyetlerine devam etmek istemeleri hâlinde münfesih olma nedenini ortadan kaldıran
    işlemlerin yapılarak ispat edici belgelerin bildirilmesi hususunun belirtilmesi öngörülmüştür.
  5. (5) numaralı fıkrada ihtar üzerine şirket veya kooperatif tarafından tasfiye memurlarının
    bildirilmesi hâlinde tasfiye memurlarının ve adreslerinin tescil ve ilan edileceği, ayrıca bu
    ilanda şirket veya kooperatif alacaklılarının alacaklarını bildirmeye davet edileceği, şirket veya kooperatifin mal varlığı ile alacak ve borçlarını gösteren listenin de şirket yetkilileri tarafından tasfiye memurlarına verilmesi ihtarının yer alacağı düzenlenmiştir.
  1. (6), (7) ve (8) numaralı fıkralarda tasfiye memurlarınca tasfiyenin gerçekleştirilmesi
    üzerine şirketin veya kooperatifin unvanının sicilden silinmesi ve ilanı hükme bağlanmıştır.
    (9) numaralı fıkrada ise tasfiye memurlarının gerekli bilgi veya belgelere erişememesi ve bu
    durumun bildirimi üzerine unvanın silinmesi ve bu hususun ilanı düzenlenmiştir. (10)
    numaralı fıkrada bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiyesine başlanan şirket veya
    kooperatiflerin genel kurullarının iki defa üst üste toplanamaması hâlinde, son ve kati
    bilançonun sicile tevdii üzerine tasfiyenin sona ermiş sayılması ve unvanın sicilden silinerek
    bu hususun ilanı hükme bağlanmıştır.
  2. Söz konusu maddenin (11) numaralı fıkrasında, (4) numaralı fıkraya göre yapılan ihtar ve
    ilana süresi içinde cevap vermeyen ya da tasfiye memuru bildirmeyen, durumunu kanuna
    uygun hâle getirmeyen veya faaliyette bulunduğu adresi kanıtlamayan şirket ve
    kooperatiflerin sicilden tasfiye edilmeksizin resen terkini öngörülmüştür.
  3. (12) numaralı fıkrada bu madde uyarınca tasfiye sürecinin işletilememesi veya iflas
    durumunun söz konusu olması hâlinde şirket veya kooperatifin borçlarının bulunmasının
    unvanın sicilden silinmesine engel teşkil etmediği belirtilmiştir.
  4. (15) numaralı fıkranın ikinci ve üçüncü cümlelerinde bu madde uyarınca tasfiye
    edilmeksizin unvanı silinen şirket veya kooperatiflerin ortaya çıkabilecek mal varlıklarının
    unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren on yıl sonra Hazineye intikal edeceği ve
    Hazinenin bu şirket veya kooperatifin borçlarından dolayı sorumlu tutulamayacağı hükme
    bağlanmıştır. Anılan fıkranın beşinci cümlesinde ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya
    kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak silinme
    tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını
    isteyebileceği düzenlenmiştir. Anılan cümlede yer alan "…silinme tarihinden itibaren beş yıl
    içinde…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
  5. Kelime anlamıyla yeniden canlandırma, diriltme anlamlarına gelen ihya; itiraz konusu
    kural kapsamında sicilden silinen şirket veya kooperatifin sicile tescil edilerek tekrar tüzel
    kişilik kazanmasını, böylelikle hukuki işlemlere taraf olmasını sağlayan hukuki kurumu ifade
    etmektedir.
    Yukarıda açıklanan geçici 7. madde anlamında ihya, bu madde uyarınca genel hükümlere
    nazaran kolaylaştırılmış usulde tasfiye olunan veya yine bu maddeye göre tasfiye
    edilmeksizin resen sicilden silinen şirketler ile kooperatiflerin yeniden sicile tescil edilerek
    tüzel kişilik kazanmaları amacıyla öngörülmüş hukuki bir kurumdur. Bu amaçla alacaklılar ile
    hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak ilgili şirketin veya kooperatifin
    tüzel kişilik kazanabilmesi için mahkemeye başvurmasına imkân tanınmıştır.
  6. Söz konusu haklı sebepler kapsamında kanunda öngörülen usule uyulmadan sicilden silme
    işleminin yapılması, sicilden silinen şirket veya kooperatife ait bazı aktiflerin sonradan ortaya
    çıkması, şirket organlarına karşı sorumluluk davası açılması veya şirket lehine bir dava
    açılması ya da şirkete karşı dava açılması veya icra takibi başlatılması gerekliliği gibi şirketin
    tüzel kişiliğinin dolayısıyla hak ve fiil ehliyetinin bulunmasını zorunlu kılan hâller örnek
    gösterilebilir.
  7. Kanun’un ek tasfiyeyi düzenleyen 547. maddesinde, Kanun’daki olağan usule göre tasfiye
    edilerek ticaret sicilinden silinen şirketlerin ek tasfiye işlemlerinin zorunluluk arz etmesi
    hâlinde mahkemeden yeniden sicile tescili talebine ilişkin hükümler belirlenmiş ve talep
    herhangi bir süreyle sınırlanmamıştır. Kanun’un geçici 7. maddesinde ise münfesih olan veya
    sayılan şirketler ile kooperatifler için kolaylaştırılmış bir tasfiye neticesinde veya bazı hâllerde
    tasfiyesiz bir şekilde ticaret sicilinden silinmeyi mümkün kılan ve 1/7/2015 tarihine kadar
    uygulanma imkânı olan istisnai bir süreç düzenlenmiştir. İtiraz konusu kural ise bu madde
    uyarınca ticaret sicilinden silinen şirketler ile kooperatiflerin ihyası için başvurulabilecek
    süreyi silinme tarihinden itibaren beş yıl ile sınırlamaktadır.
    B. İtirazların Gerekçeleri
  8. Başvuru kararlarında özetle; sicilden terkin edilen şirketin ihyası için açılacak davanın
    ticaret sicilinden silinme tarihinden itibaren beş yıl ile sınırlanmış olması sebebiyle ihya
    davası açılmasının mümkün olmadığı, bu sebeple şirkete karşı açılabilecek diğer davaların da
    açılamadığı belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13., 35. ve 36. maddelerine
    aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
    C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
  9. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40.
    maddesi yönünden de incelenmiştir.
  10. Anayasa’nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. /Bu haklar,
    ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
    yararına aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan
    mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
    varlığı hakkını kapsamaktadır.
  11. Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu
    sınırlamalara uymak şartıyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden
    yararlanma ve üzerinde tasarruf etme imkânı veren bir haktır (AYM, E.2017/21, K.2020/77,
    24/12/2020, § 137; E.2019/100, K.2020/62, 22/10/2020, § 13).
  12. Öte yandan Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. Maddesinin
    birinci fıkrası “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama
    geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir” hükmünü
    içermektedir.
    Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar önünde haklarını
    arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk,
    temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya
    idari merciler nezdinde şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli
    mekanizmaları oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir (AYM,
    E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 16; E.2021/46, K.2022/47, 21/4/2022, § 15).
  13. Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı;
    anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak
    iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
    engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM, E.2019/102,K.2019/99, 25/12/2019, § 17; E.2021/46, K.2022/47, 21/4/2022, § 16).
  1. 6102 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesinde münfesih olmasına veya sayılmasına karşın
    tasfiye edilmeyerek ticaret sicili kayıtlarından terkin edilmeyen şirketler ile kooperatiflerin
    sicilden resen terkin edilmesi öngörülmektedir. Borçlu şirket ve kooperatiflerin sicilden terkin
    edilmesi bunların taraf ehliyetini de sona erdirdiğinden alacaklıların bu şirketler ve
    kooperatifler aleyhine dava açması imkânı ortadan kalktığı gibi bu şirket ve kooperatifler
    tarafından dava açılabilmesi imkânı da sona ermektedir.
  2. Anılan Kanun’un geçici 7. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (15) numaralı
    fıkrasıyla bu şirketler ile kooperatiflerin ihya edilmesi imkânı getirilmiştir. Bu bağlamda resen
    sicilden resen terkin edilen şirket ve kooperatiflerden alacağı bulunan kişiler ile bunların
    yeniden tüzel kişilik kazanmasında menfaati bulunan kişiler ilgili şirket veya kooperatifin
    ihyası talebinde bulunabilir. Bununla birlikte itiraz konusu kural, tüzel kişiliğin ihya
    edilebileceği süreyi silinme tarihinden itibaren beş yılla sınırlandırmıştır.
  3. Sicil kayıtları terkin edilen şirket ve kooperatiflerden alacaklı olanların bu alacaklarının ve
    bunlara karşı ileri sürülebilecek diğer maddi taleplerin Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında
    mülk teşkil ettiği açıktır. Dolayısıyla Anayasa’nın 35. maddesiyle bağlantılı olarak 40.
    maddesinden doğan güvencelerin sicil kaydı terkin edilen şirket ve kooperatiflerden alacaklı
    olanların bu alacakları yönünden de geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 40. maddesi
    alacaklının alacağının varlığını tespit ettirebileceği, takip ve tahsilini sağlayabileceği etkili
    başvuru yollarının oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır.
  4. Bu kapsamda mülkiyet hakkı ile bağlantılı olan kuralla Anayasa’nın 40. Maddesi
    kapsamında devletin bu hakkın korunmasıyla ilgili gerekli koşulları sağlama fonksiyonunu ne
    ölçüde yerine getirdiğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
  5. Anılan Kanun’un geçici 7. maddesi uyarınca sicilden silinen şirketler ile kooperatiflerin
    ihyası için tanınan mahkemeye başvuru süresi bu yolu işlevsiz kılacak nitelikte olmamalıdır.
    Bu itibarla alacaklılar ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak ihya
    talebiyle mahkemeye başvurmaları için itiraz konusu kuralla öngörülen sürenin bu yolu
    işlevsiz kılıp kılmadığı değerlendirilmelidir.
  6. Münfesih olan veya sayılan şirketler ile kooperatiflerin sicilden silinmesine ilişkin istisnai
    bir usulü düzenleyen Kanun’un geçici 7. maddesi ile sicil kayıtlarının fiilî durumu
    yansıtmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anılan şirketler ile kooperatiflere
    ilişkin hukuki statünün kesinleştirilmesi amacıyla ihya başvurularına ilişkin sürenin kuralla
    sınırlanması, sicilden silinmeye ilişkin istisnai usulün niteliğinin gereği olarak görülebilir.
  7. Bununla birlikte temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ileri
    sürülebileceği bir başvuru yolunun mevzuatta öngörülmesi yeterli değildir. Söz konusu
    başvuru yolunun aynı zamanda uygulamada da etkili olması diğer bir ifadeyle başarı şansı
    sunması gerekir.
  8. Kuralla sicilden silinen şirketler ile kooperatiflere ilişkin ihya başvurusu için öngörülen
    sürenin silinme tarihinden itibaren başladığı ve kuralda alacaklıların veya hukuki menfaati
    bulunanların bu tasfiyeden haberdar olmasını sağlayacak güvencelere yer verilmediği
    görülmüştür. Bunun yanı sıra kural, ihya için öngörülen sürenin başlaması bakımından alacaklının veya hukuki menfaati bulunanın söz konusu alacağını ya da hukuki menfaatini talep edebilme imkânından haberdar olması şartını da aramamaktadır. Bu durum alacaklılar ile hukuki menfaatleri bulunanların bu süre dolduktan sonra haberdar oldukları veya ileri sürülebilir duruma gelen talepleri için öngörülen ihya yolunun işlevsiz hâle gelmesine neden olabilecek niteliktedir.
  1. Bu bağlamda Kanun’un geçici 7. maddesi uyarınca kolaylaştırılmış bir tasfiye neticesinde
    veya bazı hâllerde tasfiyesiz bir şekilde sicilden silinme durumunda yeniden tescil talebinin
    silinme tarihinden itibaren süreye bağlanmış olmasının bu yolun işlevsiz hâle gelmesine
    neden olabileceği görülmüştür. Başka bir deyişle şirkete veya kooperatife karşı ileri sürülebilir
    haklı talebin ortaya çıktığı, talep sahibinin bu durumu öğrendiği veya öğrendiğinin makul
    olarak kabul edilebildiği ve talebin hukuken ileri sürülebilir hâle geldiği tarih yerine silinme
    tarihinden başlayan sürenin ihya yolunun işlevini gerçekleştirmesine engel teşkil ettiği
    anlaşılmıştır.
  2. Bu yönüyle kural Kanun’un geçici 7. maddesi uyarınca sicilden silinen şirketler ile
    kooperatiflerin yeniden tescili amacıyla yapılabilecek ihya başvurusuna ilişkin azami sürenin
    silinme tarihinden itibaren başlatılması Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan
    mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru
    hakkına aykırılık oluşturmaktadır.
  3. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 35. ve 40. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
    Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda
    belirtilen hususların Anayasa’nın 35. ve 40. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
    kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
    inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
    Kural Anayasa’nın 35. ve 40. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca
    Anayasa’nın 10., 13. ve 36. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
    V. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
  4. Başvuru kararında özetle, itiraz konusu kuralın uygulanması hâlinde telafisi güç veya
    imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi
    talep edilmiştir.
    13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı
    Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin (15) numaralı fıkrasının beşinci
    cümlesinde yer alan "…silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde…” ibaresine yönelik
    yürürlüğün durdurulması talebinin, koşulları oluşmadığından REDDİNE 22/6/2023 tarihinde
    OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

    VI. HÜKÜM
    13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı
    Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin (15) numaralı fıkrasının beşinci
    cümlesinde yer alan “…silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde…” ibaresinin Anayasa’ya
    aykırı olduğuna ve İPTALİNE 22/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Yorum Yaz