Anayasa Mahkemesi, 27/4/2023 tarihli başvuruda (Başvuru No: 2020/1554), içtihat değişikliğine giderek, gözaltına alındıktan ya da tutuklandıktan sonra haklarında KYO ya da beraat kararı verilenler tarafından açılan tazminat davalarının, gözaltı ve tutuklamanın hukuka aykırı olduğu iddialarını da kapsadığına, bu nedenle, bu iddialara ilişkin başvuru yollarının tüketilmiş sayılması gerektiğine karar verdi. AYM kararının ilgili kısımları şöyle: “Mevcut İçtihadın Değişmesinin Gerekliliği
İlk olarak A.A. ve Eyyüp Güneş kararları sonrasında verilen kararlarda başvurucuların başvuru yollarını tüketip tüketmediğinin belirlenmesinde zorluklar yaşanmıştır. Bu durum Bölümlerce farklı kararlar verilmesine yol açmıştır. Başvuru yollarının tüketildiği kabul edilen başvuruların hiçbirinde A.A. ve Eyyüp Güneş kararlarında belirtildiği şekliyle başvurucular 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine açıkça dayanmamıştır. Beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine tazminat davası açan başvurucuların tazminat davalarını sıklıkla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin herhangi bir fıkrasına ya da bendine atıf yapmadan genel anlamda haksız yere hürriyetlerinden mahrum bırakıldıkları gerekçesiyle açtıkları anlaşılmıştır. Mevcut içtihatta başvurucular 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendine dayansa bile tedbirin hukuka aykırılığını özü itibarıyla dile getirmişlerse başvuru yollarını tüketmiş olarak kabul edilmektedir. Aynı şekilde (a) bendine açıkça dayanılmasa datedbirin hukuka aykırılığını özü itibarıyla dile getirmişse başvuru yollarını tüketmiş kabul edilmektedir. Dolayısıyla mevcut içtihatta tazminata ilişkin dava dilekçelerinde hukuka aykırılığın özü itibarıyla dile getirilip getirilmediğine odaklanılmıştır.
Örneğin bazı başvurularda başvurucuların tazminat davası açarken sadece yakalama, gözaltı veya tutuklamanın haksız olduğunu söylemesi başvuru yollarının tüketilmesi bakımından yeterli görülmezken (İ.F., B. No: 2018/1168, 15/3/2022; Gülsel Bozkurt ve Tuncay Bozkurt, B. No: 2019/35784, 3/3/2022; H.A., B. No: 2018/17048, 15/3/2022; M.S., B. No: 2018/10434, 31/3/2022; A.Ö., B. No: 2018/7764, 16/6/2022) bazı başvurularda bu yeterli görülmüştür (Şevket Tayfur, B. No: 2020/11133, 16/3/2023; Orhan Aydın, B. No: 2020/19285, 19/10/2022). Yine bazı başvurularda başvurucuların tazminat davası açarken sadece suçu işlediklerine ilişkin delil olmamasına rağmen tutuklandıklarını veya gözaltına alındıklarını söylemeleri bu tedbirlerin hukuki olmadığını özü itibarıyla ileri sürmek bakımından yeterli görülmüştür (İbrahim Uçar, B. No: 2020/9972, 9/2/2023, Burhan Çavaş, B. No: 2020/26547, 31/1/2023; Güven Kılıç, B. No: 2020/29564, 15/3/2023; Mehmet Polat, B. No: 2020/602, 17/11/2022; Dilek Ulu Kılıç, B. No: 2020/29563, 19/1/2023) Aynı şekilde bir başvuruda başvurucunun açtığı tazminat davasında sadece gözaltının hukuka aykırı olduğunu söylemesi başvuru yollarının tüketilmesi bakımından yeterli görülmüştür (V.Ç., B. No: 2020/39693, 18/10/2022). Başka bir başvuruda tedbirin haksız olduğunu söylemek hukuka aykırılık ile eş anlamlı olarak görülmüş ve başvurucunun başvuru yollarını tükettiği kabul edilmiştir (Mustafa Bayram, B. No: 2018/21080, 5/10/2022, § 13).Ayrıca hukuka aykırılığın özü itibarıyla tüm aşamalarda ileri sürülmesi gerektiği yönündeki içtihat açısından da bazı belirsizlikler olduğu söylenebilir. Başvuru yollarının tüketildiği kabul edilen başvurularda derece mahkemelerince 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında tazminat verilmesine rağmen başvurucular istinaf talebinde bulunurken bu tazminat miktarının azlığından şikâyetçi olmuş, sadece (e) bendi kapsamında tazminat verilmesinden şikâyetçi olmamıştır. Buna rağmen başvuru yollarının tüketildiği kabul edilmiştir. Bu içtihat farklılıkları hukuka aykırılık ile haksızlık arasında net bir ayrım yapılmamasından ve 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendine yüklenen anlamdan kaynaklanmış, bu durum başvurucular arasında başvuru yollarının tüketilmesi bakımından hakkaniyete uygun olmayan sonuçların doğmasına neden olmuştur. 141. İkinci olarak başvuru yollarının tüketildiği kabul edilen başvurularda kişilere derece mahkemeleri tarafından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında verilen tazminatın nasıl değerlendirileceği ve yeniden yargılamaya hükmedilmesinin gerekli olup olmadığı konusunda da farklı içtihatlar ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi Bölümleri bazı kararlarında yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemeye gönderilmesi hâlinde derece mahkemesinin yapacağı tek şeyin Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarını dikkate alarak ilk hükmettiği tazminat miktarından daha yüksek bir tazminata hükmetmek olacağını, bu işlem için kararın yeniden yargılama yapılmak üzere derece mahkemesine gönderilmesinde hukuki yarar bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca bu kararlarda(e)bendi kapsamında verilen tazminatın -yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuka aykırılığı tespit edilmemesine rağmen- anılan tedbirlere karşılık olarak verildiğinden Anayasa Mahkemesince hükmedilecek manevi tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir (Hicret Aksoy, B. No: 2021/2107, 13/4/2022, Şevket Tayfur, B. No: 2020/11133, 16/3/2023, Sevim Azgın, B. No: 2020/1496, 8/2/2023). Buna mukabil bazı kararlarda derece mahkemelerince (e) bendi kapsamında tazminat ödenmesine rağmen başvuruculara Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu gerekçesiyle ve hukuka aykırı bu işlemin karşılığı olarak bir tazminat ödenmediği belirtilmiştir. Derece mahkemesi tarafından hükmedilen tazminatın başvurucuların beraat etmesine istinaden verildiği ve başvurucular hakkındaki tedbirin hukuka aykırılığına yönelik herhangi bir tespit içermediği vurgulanmıştır. Bu başvurularda tazminat talepleri reddedilerek sadece yeniden yargılamaya hükmedilmiştir. Dolayısıyla bu kararlarda (e) bendi kapsamında ödenen tazminat dikkate alınmadan yeniden yargılamaya hükmedilmiştir (Burhan Çavaş, B. No: 2020/26547, 31/1/2023; Mehmet Onur Artar, B. No: 2020/8074, 18/1/2023; Mehmet Polat, B. No: 2020/602, 17/11/2022; V.Ç., B. No: 2020/39693, 18/10/2022; Burhan Gülseven, B. No: 2019/41753, 5/10/2022; Mustafa Bayram, B. No: 2018/21080, 5/10/2022; Derya Yılmaz, B. No: 2018/36169, 10/5/2022). Ayrıca mevcut içtihata göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında açılan tazminat davalarında, başvuruculardan (a) bendi uyarınca da tazminat talep etmelerinin beklenmesi belirsizliği artırmıştır. Böyle bir durumda derece mahkemelerinin hem (a) hem de(e) bendine göre mi tazminat ödeyeceği, sadece (a) veya (e) bendine göre mi tazminat ödeyeceği,(a) bendine göre ödenen tazminat ile (e)bendine göre ödenen tazminat arasında miktar bakımından ne gibi bir farklılık olacağı, (e) bendine göre ödenen tazminatın (a) bendine göre ödenen tazminatın belirlenmesinde dikkate alınıp alınmayacağı belirsizdir. Bu yönüyle de içtihadın yeknesak hâle getirilmesi ve netleştirilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur. 143. İlk sorunun çözümü ile ilgili olarak bir tedbirin yersiz veya haksız olmasının onun hukuka aykırı olduğu anlamına geldiğinin kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Esasen hukuk kelimesinin hakkın çoğulu olduğu dikkate alındığında bir tedbirin haksız olduğunun ileri sürülmesinin aynı zamanda tedbirin hukuksuz ya da hukuka aykırı olduğunun ileri sürülmesi anlamına geldiği açıktır.
Ayrıca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında kanuna uygun yakalama veya tutuklamadan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen kişilerin açtıkları tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olmadığına ilişkin mevcut içtihadının temel hakların korunması amacıyla bağdaşmadığı değerlendirilmiştir. Türk hukuk sisteminde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında açılan tazminat davalarında hukuka aykırılık veya haksızlık karine olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen kişiler hakkında uygulanmış olan yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin sonucu itibarıyla haksız veya hukuka aykırı olarak kabul edildiği anlaşılmıştır. NitekimYargıtayın yaklaşımının bu yönde olduğu görülmektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre bir kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi durumunda yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuka aykırı olduğunun kabul edilmesi ve kişiye tazminat ödenmesi gerekir (bkz. §§ 15,16,18). Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddenin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu yönüyle (e) bendinin yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyetleri bakımından beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesine özgü, (a) bendine göre özel bir hüküm olduğunun kabul edilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Dolayısıyla haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 5271 saylı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davası açmasının yeterli olacağı sonucuna varılmıştır. Bu durumda başvuranların ayrıca (a) bendi kapsamında tazminat davası açmaları da gerekmemektedir.
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendindeki bu düzenleme uyarınca tazminata hükmedilebilmesi için kişilerin haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilmesi yeterlidir. Başka bir deyişle ilgili mahkemenin kişiler hakkındaki yakalama veya tutuklamanın hukuka uygunluğunu incelemesi gerekli değildir. Beraatle veya kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan soruşturma veya kovuşturmadaki yakalama, gözaltı veya tutukluluğun sonucu itibarıyla hukuka aykırı hâle gedildiğini kabul etmek gerekir. Bu çerçevede söz konusu bent kapsamında açılan davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır.
İkinci sorun ile ilgili olarak ise (e) bendi kapsamında ödenen tazminatın hukuka aykırı yakalama, gözaltı ve tutuklamanın karşılığı olduğunu kabul etmek gerekir.Öte yandan tazminatın yetersiz olduğu sonucuna varılması hâlinde Anayasa'nın
maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi ve ihlalin mahkeme kararından kaynaklanması nedeniyle yeniden yargılamaya hükmedilmesi gerekmektedir. Kararın ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemeye gönderilmesi hâlinde derece mahkemesinin yapacağı şey Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarını dikkate alarak yeni bir tazminat miktarı belirlemek olacaktır.
Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince ödenecek tazminat manevi zarara ilişkin olabileceği gibi maddi zarara ilişkin de olabilir. Maddi zarar, zarara uğrayanın mevcut mal varlığı ile uygulanan koruma tedbiri olmasaydı bu mal varlığının olacağı hâl arasındaki farktan ibarettir. Maddi zarar, mal varlığında meydana gelen fiilî azalma şeklinde ortaya çıkabileceği gibi yoksun kalınan kâr şeklinde de oluşabilir. Öte yandan hukuka aykırı koruma tedbiriyle zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Hukuka aykırı koruma tedbiriyle zarar arasındaki illiyet bağının açık olmadığı, belirsiz veya spekülatif olduğu hâllerde maddi tazminata hükmedilmeyecektir. Maddi tazminatın belirlenmesinde derece mahkemelerinin daha iyi konumda oldukları açıktır. Şayet zarar ile koruma tedbiri arasında illiyet bağı mevcut ise derece mahkemeleri bu maddi zararın gerçekliğini, gerekliliğini ve makullüğünü değerlendirerek maddi tazminata hükmetmelidir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili mahkemelerin maddi tazminat konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olmayacaktır.”