Sanık ya da Müdafiine Mahkemede Tek Delil Olan Tanığı Sorgulama Hakkı Verilmemesi

Sanık ya da Müdafiine Mahkemede Tek Delil Olan Tanığı Sorgulama Hakkı Verilmemesi

Anayasa Mahkemesi kararı ile beyanları mahkumiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın, duruşmada sorgulanamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verildi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başvuru Numarası: 2020/21148 Karar Tarihi: 10/5/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 7/7/2023-32241
  1. BAŞVURUNUN ÖZETİ
  2. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
  3. Başvurucu, bireysel başvuruya konu olayın geçtiği tarihte İstanbul'un Silivri ilçesinde ikamet etmektedir.
  4. Katılan M.Y. 4/12/2014 tarihinde elektrik işi yaptığı dükkânının deposunda olduğu sırada olay yerine önceden aralarında husumet bulunan başvurucunun gelerek kendisine demir bir cisimle vurup kaçtığı iddiasıyla kolluğa başvuruda bulunmuştur. Katılan; kollukta alınan beyanında, başvurucunun olay öncesinde dükkâna yakın bir yerde harç yapmakta olduğunu, depoda arkası dönük olduğu sırada başvurucunun gelip kendisine vurduğunu, arkasını döndüğünde de vücudunun çeşitli yerlerine vurmaya devam ettiğini, bağırmaya başlayınca da başvurucunun kaçtığını, kolluğa olayı bildirdikten sonra kendi imkânlarıyla hastaneye gittiğini, olay sırasında yanlarında kimse olmadığını ifade etmiştir.
  5. Kolluk tarafından düzenlenen 4/12/2014 tarihli tutanakta, katılanın şikâyeti sonrası başvurucunun ikametine gelindiğinde kendisinin evde olduğu görülerek yakalandığı, olay yeri ve çevresinde yapılan araştırmada, olay sırasında kullanıldığı belirtilen cisme rastlanmadığı belirtilmiştir.
  6. Katılanın dükkânına ait kamera görüntülerini içeren CD'nin incelenmesi sonucu kolluğun düzenlediği 11/2/2015 tarihli tutanakta, olay günü saat 14.28'de başvurucunun dükkânının önünü gösteren kameranın önünden geçtiği, aynı kişinin yanında bir kişi ile birlikte aynı yerden bir kez de saat 14.30'da geçtiği, saat 15.15'te başvurucunun yerde bir şeylerle uğraştığı, saat 15.21'de başvurucunun omzunda yaklaşık 3-5 metre uzunluğundaki bir demiri taşıyarak geçtiği, saat 15.34'te başvurucunun olay yerine yakın bir pansiyona girdiği, saat 15.51'de katılanın depoya geldiği ve saat 15.55'te depodan çıktığı, aynı dakika içinde katılanın gittiği istikamette net görünmeyen bir yerde hareketlenme yaşandığı ve saat 15.56'da yalnızca ayakları görülen bir kişinin o bölgeden hızlı adımlarla uzaklaştığı tespit edilmiştir.
  7. Katılan hakkında düzenlenen 11/2/2015 tarihli adli tıp raporunda, mevcut yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığı, yüzde sabit iz bırakıp bırakmadığının belirlenmesi açısından altı ay beklenmesi gerektiği belirtilmiştir.
  8. Başvurucu, kollukta alınan ifadesinde; katılan ile aynı mahalleden komşu olduklarını ve aralarında önceye dayalı husumet bulunması nedeniyle kavga ettikleri için devam eden davalar bulunduğunu, olay günü hasta olduğunu ve evinden çıkmadığını, katılanın dükkânına gitmediğini ve onu yaralamadığını savunmuştur.
  9. Soruşturmanın tamamlanması üzerine Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı 3/3/2015 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında katılana yönelik silahla kasten yaralama suçunu işlediği gerekçesiyle kamu davası açmıştır. İddianamede katılanın beyanı, kamera görüntülerinin izlenmesi sonucunda kolluk tarafından düzenlenen tutanak ve adli tıp raporu doğrultusunda başvurucunun atılı suçu işlediği sonucuna ulaşılmıştır.
  10. Silivri 4. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan yargılamanın 24/6/2015 tarihli ilk celsesinde katılan ve başvurucu hazır bulunmuş, alınan beyanlarında önceki ifadelerini tekrar etmiştir. Katılan, önceki beyanına ek olarak olay yerindeki esnaflardan birinin olay anına şahit olduğunu ancak başvurucudan korktuğu için tanıklık yapmaktan çekindiğini ifade etmiş, başvurucu ise anılan kişinin katılanın arkadaşı B.D. olduğunu, bu kişinin olayı görmeyip sadece katılanı hastaneye götürdüğünü söylemiştir.
  11. Celse arasında dosyaya sunulan 3/7/2015 tarihli adli tıp raporunda, katılandaki yaralanmanın yüzünde sabit ize neden olduğu belirtilmiştir.
  12. Yargılamanın 15/10/2015 tarihli ikinci celsesinde katılan vekili, olay anını gören bir tanığın olduğunu ancak korktuğu için isminin gizli kalması kaydıyla ifade verebileceğini belirtmiş; bu nedenle o kişinin gizli tanık olarak dinlenilmesini talep etmiştir. Mahkeme, kamera görüntülerini içeren CD'nin çözümlenmesi için bilirkişiye verilmesine ve katılan vekilinin beyanında geçen kişinin gizli tanık olarak dinlenilmesi talebinin reddine karar vererek duruşmayı 19/1/2016 tarihine ertelemiştir. Mahkemenin ret gerekçesi şu şekildedir:
"Her ne kadar katılan taraf gizli tanık dinletmeyi talep etmiş ise de; 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 3. maddesine göre tanık koruma hükümlerinin ancak 5237 sayılı TCK'nın ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda yer alan ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı 10 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda uygulanması gerektiği, atılı suçun TCK'nın 86/1. maddesinde yazılı olan kasten yaralama suçu olduğu, bu kapsamda ayrıntısı yazılan 5726 sayılı yasanın 3. maddesi kapsamında gizli tanık dinlenemeyeceğinden gizli tanık dinletme talebinin reddine [karar verilmiştir.]"
  1. Katılan vekili 6/1/2016 tarihinde Mahkemeye başvurmuş ve dinletmek istedikleri E.D.nin hazır bulunduğunu, bu kişinin celse arasında ifade vermek istediğini ve bir sonraki duruşma tarihinde hazır bulunamayacağını belirtmesi üzerine Mahkeme bu tarihte duruşma açarak katılan vekilinin hazır bulunduğu oturumda E.D.nin tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. Tanık E.D.nin ifadesi şu şekildedir:
"Taraflarla bir akrabalığım veya husumetim yoktur. Olay tarihinde olayın meydana geldiği yere yakın bir yerde kahve işletiyordum. Olay saatinde dışarıdaydım. Dışarıda tek başıma sahile doğru inen yoldan ilerliyordum. Sanık Emrin Urhan'ın dükkanının bulunduğu yere geldiğimde Emrin Urhan harç işiyle uğraşıyordu. O esnada olay yerine [katılan] M. Y. de geldi. Zaten [katılan M.Y.nin] de hemen yakında bir dükkanı vardı. [Katılan M.Y.] Emrin'i tam geçeceği esnada sanık Emrin, [katılan M.Y.nin] arkasına geçerek elinde bulunan bir cisim ile [katılan M.Y.nin] kafasına vurdu. Emrin'in elinde kürek sapı ya da bir demir parçası gibi bir cisim vardı. [Katılan M.Y.] almış olduğu darbenin etkisi ile yere düştü. Ben hemen benim amcaoğlum olan [H.D.yi] arayarak arabasını getirmesini istedim. Ben ve amcaoğlum [H.D.] birlikte [katılan M.Y.yi] Anadolu Hastanesine götürdük. Hastanede [katılan M.Y.nin] kafasının arka kısmında ve alnında yaralanma vardı. [Katılan M.Y.nin] kafasından kanlar akıyordu. [...] Daha sonra ben hastaneden ayrılarak eve gittim. [Katılan M.Y.nin] tedavisi bittikten sonra [katılan M.Y.], benim kardeşim [B.D.yi] aramış ve kendisini eve götürmesini istemiş. Benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir.Ben daha önce de tanıklık yapmak istemiştim ancak sanık ve onun akrabaları tehlikeli kişiler olduğundan bu güne kadar ifade vermedim."
  1. Yargılamanın 19/1/2016 tarihli celsesinde tanık E.D.nin ifadesi duruşmada hazır bulunan başvurucu ve müdafiine okunmuştur. Başvurucu, tanık E.D.nin kendisine ezberletildiği şekilde ve yalan ifade verdiğini savunmuş; ayrıca duruşma öncesi hazır ettikleri U.G.nin tanık sıfatıyla ifadesinin alınmasını istemiştir. Katılan ise tanık E.D.nin ifadesinin baskı altında alınmadığını, başvurucunun olay yerinde bulunmadığına dair savunmasının B.D.nin olay yerinde bulunmayıp katılanı hastaneye götürdüğüne dair ifadesiyle çeliştiğini ve başvurucunun olay yerinde bulunduğunun CD görüntüleriyle de sabit olduğunu beyan etmiştir. Bu celsede tanık sıfatıyla ifadesi alınan U.G. olay günü olduğundan emin olmadığı bir gün başvurucunun işlettiği dükkâna gittiğinde başvurucuyu orada göremediğini, dava konusu olaydan haberdar olmadığını söylemiştir.
  2. Aynı celsede olay yerine ilişkin kamera görüntülerini içeren CD Mahkeme huzurunda izlenmiştir. Duruşma Tutanağı'nda CD içeriğine ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
"[...] nolu videonun izlenmesine geçildi. Kaydın 15:15:30 saniyesinde bir şahsın çömelerek yerde bir şeyler ile uğraştığı, 15:18:04 saniyesinde bu şahsın yerden kalktığı ve az ileriye gittiği ve kamera kaydının dışına çıktığı, 15:33:00 da elinde bir poşet olan şahsın kameranın bulunduğu yöne doğru ilerlediği, 15:34:08 de bir şahsın kameranın bulunduğu taraftan kamera kaydının kapsamına girdiği ancak şahsın kafa bölgesinin görülmediği, daha sonra bu şahsın eline bir şeyler alarak yakında bulunan dükkanın içerisine girip çıktığı, 15:51:23 de katılanın kamera görüntüsüne takıldığı ve katılanın karşı taraftan gelerek kameranın bulunduğu yerdeki depoya girdiği, hemen akabinde tekrar çıktığı ve kameranın aksi yönünde ilerlediği, 15:51:41 de bu kez ilk girdiği deponun hemen yanında bulunan depoya girdiği, 15:55:20 de katılanın girmiş olduğu depodan çıktığı ve kameranın bulunduğu yerin aksi yönünde ilerlediği, kısa bir süre sonra görüntüden çıktığı, 15:56:06 saniyesinde ise katılanın yaklaşık 46 saniye evvel görüntüden çıktığı yerden bir şahsın koşarak uzaklaştığı, uzaklaşan şahsın sadece belden aşağısının görüldüğü bunun dışında kayda değer herhangi bir hareketliliğin olmadığı gözlemlendi. Cd içerisinde bulunan [...] Cd nin hep birlikte izlenmesi sonucunda: Görüntülere ilişkin herhangi bir ses kaydının olmadığı ancak CD de bulunan kamera kaydının 15:21:22 saniyesinde bir şahsın sağ taraftan görüntüye girdiği ve sola doğru yürüdüğü ancak şahsının kafa bölgesinin görüntülere takılmadığı, şahsın elinde bir cismin olduğu ancak cismin ne olduğunun anlaşılamadığı, görüntünün son kısmına doğru şahsın kafa bölgesi gözüküyor ise de kamera kaydının çözünülürlüğü nedeni ile şahsın kim olduğunun anlaşılamadığı, görüntünün 15:28:00 saniyesinde bir bisikletlinin yoldan geçtiği, 15:32:38 saniyesinde yine mavi iş kıyafetli şapkalı bir şahsın kamera kaydı kapsamına girdiği, görüntünün 15:56:20 saniyesinde katılanın arkasına baka baka yukarı doğru çıktığı yine sağ bacağını tam basamadığı ve sektiği, 15:57:18 saniyesinde ise geldiği yöne baktığı, bu yönün 15:21:22 saniyesinde kamera görüntüsüne takılan ve elinde bir cisim olan şahsın gittiği yön ile aynı yön olduğu, daha sonra katılanın yolun karşısına geçtiği ve kamera kadrajından çıktığı, bu esnada şahsın elinde bulunan cep telefonu ile konuşmakta olduğu, 15:57:00 - 15:58:00 arasında katılanın ara ara kamera kaydına takıldığı ve yolun içerisinde bazen sağa bazen sola, bazen ileri geri şeklinde yürüdüğü, 15:58:55 saniyesinde katılanın yine sendeleyerek en başta gelmiş olduğu yoldan tekrar aşağıya indiği, 15:59:37 de katılanın tekrar aynı yoldan yukarıya çıktığı bu esnada yanına bir şahsın geldiği görüldü."
  1. Katılan, bu celsede kamera görüntülerindeki kişinin başvurucu olduğunu beyan etmiş; başvurucu ise görüntülere yansıyan kişilerden biri olmadığını, katılanın kendisini almaya geldiğini belirttiği kişinin geldiği yöne dair tespitin tanık E.D.nin beyanlarıyla uyuşmadığını savunmuştur.
  2. Yargılamanın 9/2/2016 tarihli son celsesinde başvurucu müdafii; aldıkları bazı duyumlara göre katılanın ağaçtan düştüğünü, buna rağmen başvurucu tarafından dövüldüğünü söylemek suretiyle iftira attığını, bu duyumlarına dair tanıklarının hazır olduğunu ve bu celsede dinletmek istediklerini beyan etmiştir. Başvurucu ise tanık E.D. ile sonradan görüştüğünü, E.D.nin katılan tarafından kandırılması nedeniyle kendisi aleyhine ifade verdiğini söylediğini, E.D.ye yeniden Mahkemede ifade vermesini anlattığında ise bu kez yalancı tanık durumuna düşeceğini belirtip ifade vermeye gelmediğini söylemiştir. Buna karşın katılan; ağaçtan düşmediğini, tanık E.D. ile celse arasında görüştüğünü, E.D.nin, başvurucunun kendisine ulaşıp ifadesini değiştirmesi için talepte bulunduğu yönünde bilgi verdiğini aktarmıştır.
  3. Son celsede başvurucu tarafından hazır edilen tanıkların ifadeleri alınmıştır. Bu tanıklardan başvurucunun eşi olan N.U. eşinin olay günü hasta olması nedeniyle evden hiç çıkmadığını beyan etmiştir. Tanıklardan N.Ş. olay günü marangoz F. adlı kişinin katılanın ağaçtan düştüğünü söylediğini, o gün katılanı elinde peçeteyi yüzüne sürer vaziyette dükkâna giderken gördüğünü söylemiştir. Tanıklardan F.Ç.; tam tarihini hatırlamadığı bir zamanda katılanı elma ağacına tırmanırken gördüğünü, başvurucunun kardeşine katılanın ağaca tırmandığını söylediğini ve kimden duyduğunu hatırlamamakla birlikte katılanın ağaçtan düştüğünü duyduğunu beyan etmiştir. Başvurucunun kardeşi olan tanık B.U. ise olay günü tanık F.Ç.nin kendisine bir kişinin ağaçtan düştüğünü söylediğini, başvurucunun o gün hasta olduğunu ve onu görmediğini, olay günü katılanı birkaç kez gördüğünü ancak katılanda olağanüstü bir durum olmadığını söylemiştir.
  4. Tanık beyanlarına karşı katılan, tanıklardan F.Ç. ve N.Ş.nin başvurucunun kiracısı, diğer tanıkların ise başvurucunun eşi ve kardeşi olduklarını ve bu nedenle doğru söylemediklerini, başvurucuya atılı suçun olayın tanık E.D.nin beyanıyla ve kamera görüntüleriyle sabit olduğunu beyan etmiştir. Yargılama sonucunda Mahkeme, katılana yönelik silahla ve yüzde sabit ize neden olacak nitelikte kasten yaralama suçundan başvurucuyu 5 yıl hapis cezasına mahkûm etmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı söyledir:
"Yapılan yargılama, tarafların alınan beyanları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamında; katılan ile sanık arasında olay öncesinde bir yıldır devam eden mülkiyet uyuşmazlığından kaynaklanan dava bulunduğu, bu nedenle aralarında husumet olduğu, suç tarihinde katılanın [...] Mahallesinde bulunan dükkanın deposuna gittiğinde depo dönüşünde sanığın katılanın arkasından yaklaşarak elinde bulunan ele geçirilemeyen kalın bir demirle katılanın sırtına, kafasına ve kollarına vurduğu, daha sonra katılan bağırınca sanığın kaçtığı, katılan hakkında aldırılan Adli Tıp raporuna göre yaralanmasının [basit tıbbi bir müdahale] ile giderilemez nitelikte olduğu ve yüzde sabit ize neden olduğu, bu şekilde sanığın ele geçirilemeyen ve silahtan sayılan demir ile katılanı darp ederek yüzünde sabit ize neden olacak şekilde yaraladığı anlaşılmıştır. Sanık aşamalardaki tüm savunmalarında suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş ise de; olayın tek görgü tanığı olan [E.D.nin] katılanın beyanı ile uyumlu beyanları dikkate alındığında sanığın atılı suçu kesin olarak işlediği anlaşılmıştır. Dinlenen tanıklardan [N.U.], sanığın olay günü evden hiç çıkmadığını beyan etmiş ise de tanığın, sanığın eşi olması ve beyanlarının eşini cezadan kurtarmaya yönelik olduğunun anlaşılması nedeni ile beyanlarına itibar edilmemiştir. Yine sanık ve müdafisi son duruşmada daha önce hiç dile getirmedikleri, katılanın ağaçtan düştüğü iddiasını mahkememizde ileri sürmüş ve bu konuda tanıklar dinlenilmiş ise de bu iddianın gerçekliğinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Şöyle ki; dinlenen tanıklar [N.Ş. ve B.U.] ifadelerinde, diğer tanık [F.Ç.nin] kendilerine [katılan M.Y.nin] ağaçtan düştüğünü söylediğini iddia etmişlerdir. Aynı celsede dinlenen tanık [F.Ç.nin]; 'Ben sadece [katılanın] elma ağacına tırmandığını gördüm. [Katılanın] elma ağacından düştüğüne dair herhangi bir şey görmedim. Yine kimseye [katılanın] elma ağacından düştüğüne dair bir şey söylemedim. Sadece [tanık B.U.ya katılanın] ağaca tırmandığını söyledim.' şeklindeki beyanı karşısında tanıkların doğru beyanda bulunmadıkları anlaşılmıştır. Diğer dinlenen tanık [U.G.nin] ise olay ile ilgili kayda değer herhangi bir bilgi ve görgüsünün olmadığı anlaşılmıştır."
  1. Başvurucu temyiz dilekçesinde, -diğerlerinin yanı sıra- beyanı mahkûmiyet hükmüne esas alınan tanık E.D.nin kendisinin hazır bulunmadığı oturumda ifadesinin alınması nedeniyle tanığa soru soramadığını belirterek hükmün bozulmasını talep etmiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi 16/6/2020 tarihinde mahkeme kararını onamıştır.
  2. Başvurucu 20/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
  3. DEĞERLENDİRME
  4. Başvurucu; E.D. isimli tanığın ifadesinin huzurda alınmaması nedeniyle tanığa soru soramadığını, aleyhindeki beyanların itibar edilemez noktalarını ortaya koyamadığını, tanığın inandırıcılığı ve güvenilirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkarabilme ve tanığı sorgulama imkânı verilmediğini, böylelikle adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
  5. Bakanlık görüşünde;
  6. Başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının yorumuna ve uygulanmasına ilişkin olduğu, Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça bu takdire müdahalesinin söz konusu olamayacağını birçok kararında dile getirdiği, somut olayda dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik olmadığı ifade edilmiştir.
  7. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiştir.
  8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
  9. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesine"...ileadil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652, 24/5/2018, § 41).
  10. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51; Orhan Güleryüz,B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Anılan kararlara göre duruşmada sorgulanamayan tanığın beyanlarının mahkûmiyette delil olarak kabulünün adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın duruşmada hazır edilmemesi geçerli bir nedene dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu beyanın tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlanıp sağlanmadığı ortaya konulmalıdır.
  11. Somut olayda katılan; dükkânının deposunda olduğu sırada başvurucunun gelip kendisine demir sopayla vurduğunu iddia ederek başvurucudan şikâyetçi olmuştur. Katılan, kolluktaki ifadesinde olayı kimsenin görmediğini belirtmiştir. Kolluk görevlileri işyerine ait kamera kayıtlarını incelediklerinde, olay yeri yakınında görünen kişinin başvurucu olduğunu değerlendirmişlerdir (bkz. § 5). Anılan kayıtlar Mahkemece izlenildiğinde ise görüntülerdeki kişinin başvurucu olduğuna dair açık bir tespit yapılmamıştır (bkz. § 14). Soruşturma evresinde olaya tanık olduğu belirtilmeyen E.D. kovuşturma evresinde katılan vekili tarafından celse arasında hazır edilmiş ve Mahkeme, sanığın hazır bulunmadığı oturumda (celse arasında) E.D.nin tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. Mahkeme, yargılama sonucunda başvurucuyu kasten yaralama suçundan mahkûm etmiştir. Mahkûmiyet kararı katılanın ifadesi ve adli tıp raporları ile tanık E.D.nin Mahkemede verdiği beyanına dayanmaktadır (bkz. § 18).
  12. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ulaşılan bilgi ve belgeler üzerinden yapılan incelemede, başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanık E.D.nin başvurucunun hazır bulunmadığı oturumda dinlenildiği, bu tanığın başvurucunun da tarihinden haberdar olduğu bir sonraki celsede neden dinlenilmediği hususunda Mahkemenin herhangi bir gerekçe de göstermediği anlaşılmaktadır. Mahkemece söz konusu tanığın tarihi önceden planlanan duruşmada dinlenmemesinin geçerli bir nedeni belirtilmeyerek başvurucunun tanık sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğüsomut olayda yerine getirilmemiştir.
  13. Somut olayda gerekçeli karar incelendiğinde tanık E.D.nin kovuşturma evresinde başvurucu aleyhine verdiği ifadeye dayanılarak başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anılan tanığın ifadesinin mahkûmiyet hükmünün kurulmasında tekolmasa da belirleyiciolduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 18).
  14. Başvurucu, katılanın kolluk ifadesinde olayı gören kimse olmadığını söylemesine karşın kovuşturma evresinde tanık E.D.yi hazır ederek dinlettiğini, bu tanığın beyanının doğru olmadığını belirtmiştir. Başvurucu, tanık E.D.nin beyanının belirleyici delil olmasına rağmen kendisinin hazır bulunmadığı oturumda dinlendiğini belirterek mahkûmiyet kararına karşı kanun yoluna başvurmuş; Yargıtay, başvurucunun bildirdiği bu itirazla ilgili bir değerlendirme yapmaksızın hükmü onamıştır.
  15. Telafi edici güvenceler bağlamında başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve tanığın celse arasında alınıp duruşmada okunan beyanlarına karşı iddia ve itirazlarını sunma imkânı tanınmıştır. Bununla birlikte tanığın celse arasında alınan beyanı duruşmada okunmuş ise de başvurucu, tanığın beyanının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onu sorgulayamamış; sorulan sorulara verdiği cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanığın gösterdiği reaksiyonlar konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanığın beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Katılanın kollukta dava konusu olayı kimsenin görmediğine yönelik ifadesinin, tanığın başvurucu aleyhindeki beyanıyla çeliştiğinin iddia edilmesi de dikkate alındığında, Mahkemece tanık beyanının güvenilirliği hususunda başvurucuda oluşan kuşkuların giderilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanı dışında Mahkemece katılanın beyanları ile adli tıp raporlarının dikkate alınmasının ve başvurucu lehine ifade veren diğer tanıkların beyanlarına itibar edilemeyeceğine dair değerlendirme de yapılmasının beyanı belirleyici ölçüde mahkûmiyete temel alınan tanığı sorgulama imkânı tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamayı telafi ettiğini söylemek mümkün gözükmemektedir.
  16. Dolayısıyla somut olayda beyanı mahkûmiyete belirleyici ölçüde esas alınan ve başvurucuya sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmeyen tanık E.D.nin ifadesine dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmaktadır.
  17. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
  18. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç [GK],B. No: 2014/4704, 1/2/2018, 44). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun kasten yaralama suçunu işleyip işlemediği yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı, sanığın beraat ettiği anlamına gelmediği gibi ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak yeniden yargılama neticesinde sanık hakkında mutlaka beraat kararı verilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. İhlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemler yerine getirildikten sonra yapılacak değerlendirmede mahkemenin benzer veya farklı bir sonuca varması mümkündür.
III. GİDERİM
  1. Başvurucu; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
  2. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan[GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3)[GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
  3. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
  1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
  2. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
  3. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Silivri 4. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/330, K.2016/119) GÖNDERİLMESİNE,
  4. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
  5. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
  6. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Anahtar Kelimeler: Mahkumiyet, Tanık, Sorgulama, Adil Yargılanma Hakkı, Tanık Sorgulama Hakkı, İhlal

Yorum Yaz