Cezaevindeki Kişinin Nafaka Yükümlülüğü

Cezaevindeki Kişinin Nafaka Yükümlülüğü

ÖZET: Erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez.

KARARIN TAM METNİ:

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

Esas No: 2017/6531

Karar No: 2019/1501

Karar Tarihi: 20.02.2019

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından; kusur belirlemesi, yoksulluk nafakası, tazminatlar ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- İlk derece mahkemesince davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin kabulüne aylık 200.00 TL yoksulluk nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin istinaf talebi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin 21/06/2017 tarihli, 2017/763 esas ve 2017/916 karar sayılı kararı ile davalı erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf talebinin kabulü ile aylık 200.00 TL yoksulluk nafakasının davalı erkeğin cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin halen Silifke Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/128 esas sayılı dosyası üzerinden mahkum olduğu 16 yıl 8 ay ve 2 yıl 6 ay hapis cezalarından dolayı ceza infaz kurumunda hüküm özlü olarak bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez ise de dosya kapsamından yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında davalı erkeğin herhangi bir geliri ve malvarlığının olmadığı anlaşılmaktadır. Kendi yoksul olan kişi nafaka ile yükümlü tutulamaz. Bu durumda davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 21/06/2017 tarihli, 2017/763 esas ve 2017/916 sayılı kararının davacı kadın yararına hükmolunan yoksulluk nafakası yönünden 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine 1. bent yönünden oybirliğiyle, 2. bent yönünden oyçokluğuyla karar verildi. 20.02.2019

KARŞI OY YAZISI

İlk derece mahkemesince, davalı erkek tam kusurlu bulanarak tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin davacı anneye verilmesine, davacı kadın yararına maddi manevi tazminata hükmedilmiş, ayrıca ortak çocuk yararına aylık 100 TL ve davacı kadın yararına aylık 200 TL nafakanın, dava tarihinden karar kesinleşinceye kadar tedbir, karar kesinleştikten sonra ise ortak çocuk için iştirak, davalı kadın için yoksulluk nafakası olarak ödenmesine hükmedilmiştir.
Karar davalı erkek tarafından istinaf edilmiş, bölge adliye mahkemesince istinaf istemi kısmen kabul ederek, ortak çocuk ve davacı kadın yararına hükmedilen tedbir nafakalarının (TMK m.169) kaldırılmasına, iştirak (TMK m.182/2) ve yoksulluk (TMK m.175) nafakalarının ise boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren değil, davalının cezaevinden tahliye edileceği tarihinden itibaren ödenmeye başlatılmasına, davalının sair istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.

Sayın çoğunlukla aramızdaki uyuşmazlık, davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilip hükmedilmeyeceğine ilişkindir. Somut olayda davalının, çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmasına karar verilmiş, karar henüz kesinleşmemiştir. Davalı erkek tam kusurlu davacı kadın kusursuzdur. Davacı kadın ev hanımı olup hiçbir geliri ve mal varlığı bulunmadığından boşanmakla yoksulluğa düşmüştür. Davalı erkeğin çalışamaz durumda olması kendi kusurundan kaynaklanmakta olup cezaevinde tutuklu veya hükümlü olarak kalması, yoksulluk nafakası sorumluluğundan kurtulmasını gerektirmez. Hiç kimse sırf kendi kusurundan yararlanarak kendi lehine hukuki sonuç elde edemez. Aksi düşünce, davalı açısından açıkça hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğurur. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını ise hukuk düzeni korumaz (TMK m.2). Nafaka yükümlüsünün ödeme gücü, nafaka isteminin kabul edilip edilmemesinde değil, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde göz önünde bulundurulur. Davacı kadın yararına Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası koşulları oluşmuştur.

Hâl böyleyken, yoksulluk nafakası isteminin reddine hükmetmek davacı kadın aleyhine yoksulluk nafakası yönünden kesin hüküm oluşturacaktır. Bir an için ileride koşulların değişmesi durumunda, davacı kadının tekrar yoksulluk nafakası isteyebileceği düşünülse dahi bu kez de zamanaşımı (TMK m. 178) sorunu gündeme gelecek ve sonuçta davacı kadının hakkı ağır şekilde zarar görmüş olacaktır. Bu durumda, davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi hukuka uygundur.

Diğer yandan, yoksulluk nafakasının ödenmesine davalının cezaevinden tahliye edileceği tarihten itibaren hükmedilmesi, somut olayın özelliği ve hakkaniyet kurallarına (TMK m. 4) göre isabetli olmuştur.

Yukarıda açıklanan sebeplerle, temyize konu edilen Antalya Bölge Adliye Mahkemesinin yoksulluk nafakası ile ilgili yazılı şekildeki kararı, hukuka uygun olup kararın bu yönüyle de onanması gerektiğinden, sayın çoğunluğun ilamın 2. bendinde yer alan bozma görüşüne katılmıyorum.


Yorum Yaz