ÖZET: Kamu görevlisinin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılması, ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmaz.
KARAR METNİ:
Anayasa Mahkemesi
Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilişim Emekçileri Sendikası Kararı
Başvuru No: 2019/18481
Karar tarihi: 23/11/2022
Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Antalya'nın Alanya ilçesinde bir ilkokulda İngilizce öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Başvurucu ayrıca Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK) bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.
Somut olaya konu disiplin soruşturması, Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Denetim Başkanlığı tarafından aralarında başvurucunun da yer aldığı bazı yöneticiler ve öğretmenlerin sosyal paylaşım sitelerinde "Devlet büyüklerine hakaret içeren, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya, kamu düzenini bozmaya, terör örgütlerini meşru göstermeye ve bu terör örgütlerini övmeye yönelik paylaşımda bulunduğu" hususlarının incelenmesi amacıyla müfettişliğe bildirilmesi etrafında şekillenmiştir. Bu kapsamda yapılan görevlendirme üzerine başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.
Başvurucunun disiplin soruşturmasına konu edilen sosyal medya paylaşımları şöyledir:
''Ankara katliamının yaşanacağını biliyorlardı'' haber paylaşımı (siyasihaber3.org)”,
"Polis bombacıları biliyordu" paylaşımı (cumhuriyet.com.tr)”,
"Cizre'de yaralıları almak için yürüyen 11 kadın gözaltına alındı" haber paylaşımı (siyasihaber2.org)”
"Cizre'de bodrum katındaki yaralılardan 44 saattir haber alınamıyor" haber paylaşımı (siyasihaber2.org)”, …
Disiplin soruşturması sürecinde başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. …
Nihayetinde Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile başvurucu hakkında teklif edilen cezanın kabulüne karar verilmiştir.
Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle Gaziantep 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, dava konusu işlemin reddine karar vermiştir. …
Başvurucu, ret kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (BİM) mahkeme kararının kaldırılması için gerekli nedenlerin bulunmadığını belirterek istinaf talebini temyiz yolu açık olmak üzere reddetmiştir. …
Başvurucunun paylaşımlarının hendek olaylarının yaşandığı yerlerden olan Cizre, Sur ve Silvan ilçelerinde yapılan terör operasyonları için genel olarak "devletin sivil halkı katlettiğine" yönelik değerlendirmeler içerdiği görülmüştür. Bu bağlamda bir kamu görevlisi olan başvurucudan devletin terörle mücadele politikalarını eleştirirken daha dikkatli olması ve titiz davranması beklenir (Elif Güneysu, § 57). Başvurucu; paylaşımlarıyla on aya yakın bir süre ülkenin on bir şehrinde özerklik adı altında güvenlik güçlerine yönelik ateşli silahların ve patlayıcıların kullanıldığı, terör örgütünün binlerce silahlı üyesinin etkisiz hâle getirildiği, yüzlerce güvenlik görevlisinin şehit olduğu, yüzü aşkın sivilin öldüğü, çok sayıda kişinin yaralandığı ve yüz binlerce insanın yaşadığı bölgeleri uzun süre terk etmek zorunda kaldığı terör eylemlerine karşı yürütülen güvenlik operasyonlarını devlet eliyle ve kasıtlı olarak operasyon bölgelerindeki sivillerin öldürülmesi olarak nitelendirmiştir.
Başvurucunun bir öğretmen olarak yürüttüğü hizmetin yöneldiği kesim olan çocuklar üzerinde gerek geleceklerinin şekillendirilmesi gerekse sağlıklı bir kişilik edinmeleri noktasında önemli bir rolünün olduğu kuşkusuzdur. Diğer taraftan ülkemizde öğretmenlik mesleği toplum nezdinde diğer kamu görevlerinden farklı bir konumdadır. Bu bağlamda öğretmen yalnızca okul içinde çalışan bir kamu görevlisi olmanın ötesinde toplumu iyiye ve doğruya ulaştırma yolunda eylem ve söylemleri ile emsal teşkil eden ideal bireyi sembolize etmektedir. Bundan dolayı öğretmenler tarafından toplumsal meselelere ilişkin olarak yapılan ifade açıklamalarının herhangi bir vatandaş veya kamu görevlisine kıyasla toplumda daha fazla karşılık bulduğu unutulmamalıdır (Elif Güneysu, § 54; Cem Özaydın, § 42). Bununla birlikte öğretmenin tabi olduğu ödev ve yükümlülüklerin okulla sınırlı olmadığı, öğretmenin bir otorite figürü olmasından hareketle meslek hayatında tabi olduğu ödev ve yükümlülükleri belirli bir dereceye kadar okul dışında da devam ettirmesinin gerekli olduğu değerlendirilmiştir (Cem Özaydın, § 43; Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32).
Elbette bir kamu görevlisi olarak öğretmenlerin de herkes gibi bir olaya ilişkin herhangi bir düşünceye sahip olması ve onu paylaşması ifade özgürlüğü kapsamında mümkündür. Ancak somut olayda görevi gereği eğitim ve öğretime ilişkin kamu hizmetinden sorumlu olan başvurucu, ülkenin belirli bir bölgesinde uzun süre devam eden vahim şiddet olaylarını yalnızca tek bir perspektiften, tereddüt barındırmayan, katı ve kesinlikle suçlayıcı bir dil kullanmak suretiyle açıklamalarını takipçileri ile paylaşmıştır. İdare ise yürütülen güvenlik operasyonlarını devlet eliyle ve kasıtlı olarak operasyon bölgelerindeki sivillerin öldürülmesi olarak nitelendiren, devlet yöneticilerini ve siyasetçileri suçlayan görüşleri yayan başvurucunun paylaşımlarını, bir kamu görevlisi olarak kendisinden beklenen özel bir güven ve tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı bulmuştur. Gerçekten de başvurucunun herkesin erişimine açık bir hesaptan yaptığı paylaşımlarının sıklığı dikkate alındığında paylaşımların spontane bir tepkinin sonucu olmadığı ve beraberinde birtakım riskleri getirdiği söylenebilir. Dolayısıyla başvurucunun paylaşımlarıyla -öğretmenlik mesleğinin etki alanı değerlendirildiğinde- başta öğrencileri olmak üzere ondan nesnel davranması beklentisi olan diğer kişiler üzerinde tek yanlı, uygunsuz ve şiddetli etkiler yaratmaya elverişli fikirlerin aşılanması tehlikesi yarattığı kabul edilmelidir.
Nihayetinde Anayasa Mahkemesine göre başvurucu, sosyal medya paylaşımlarında terörle mücadele kapsamında düzenlenen güvenlik operasyonlarına karşı bölge halkını "öz savunma" yapmaya ve güvenlik güçlerine direnmeye çağırmış; anılan direnişin kapsamını ise "ölmemek için öldürmek" şeklinde formüle ederek şiddeti kışkırtmış ve meşrulaştırmıştır. Dolayısıyla başvurucunun öğretmen olması, açıklamalarının potansiyel etkisi ve şiddeti ile kışkırtıcı ve meşrulaştırıcı niteliği karşısında başvurucuya verilen disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer taraftan eğitim hizmeti niteliği gereği yarı kamusal bir mal olduğundan anılan hizmet kamunun yanı sıra özel sektör tarafından da yaygın olarak sunulmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya verilen devlet memurluğundan çıkarma cezasının başvurucunun hayatını idame ettirmesine engel olacağını söylemek mümkün değildir. Buna göre anılan disiplin cezasının orantılı olduğu kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 46).
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.