Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Aleyhe Bozma Yasağına Tabi Olmaması

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Aleyhe Bozma Yasağına Tabi Olmaması

ÖZET: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı aleyhe bozma yasağına tabi değildir. HAGB kararına itiraz halinde mahkeme, aleyhe olacak şekilde hapis cezasına hükmedebilir.

KARARIN TAM METNİ

Yargıtay 4. Ceza Dairesi
Esas No: 2019/6228
Karar No: 2019/19066
Karar Tarihi: 05.12.2019

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/1, 106/1, 62, ve 52/2. maddeleri gereğince sırasıyla 1.500,00 Türk lirası adli para ve 5 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının ayrı ayrı geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına dair, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/10/2018 tarihli ve 2017/274 esas 2018/966 sayılı kararına karşı sanık tarafından yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına ilişkin, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10/01/2019 tarihli ve 2018/941 değişik iş sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 05/07/2019 gün ve 94660652-105-34-3134-2019-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/07/2019 gün ve 2019/73871 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daire'ye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre. her ne kadar İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince sanığın sabıka kaydında kasıtlı bir suçtan mahkum olduğunun anlaşılması gerekçesiyle sanık tarafından yapılan itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara sanık tarafından, beraat etmesi gerektiği yönünde itirazda bulunulduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik bir itirazın bulunmadığı, mercii İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesinin şartlarının olup olmadığı hususu ile birlikte hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında hukuka aykırılık bulunup bulunmadığını esastan da inceleyebileceği ancak, şartların varlığı halinde sanık lehine olan durumun sanık aleyhine olacak şekilde kaldırılıp, yeniden duruşma yapılarak hükmün açıklanmasına karar verilmesi yönünde karar verilemeyeceği gözetilmeden, itirazın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:
Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/1, 106/1, 62, ve 52/2. maddeleri gereğince sırasıyla 1.500,00 Türk lirası adli para ve 5 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının ayrı ayrı geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına dair, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/10/2018 tarihli ve 2017/274 esas 2018/966 sayılı kararına karşı sanık tarafından yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına ilişkin, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10/01/2019 tarihli ve 2018/941 değişik iş sayılı kararının, dosya kapsamına göre. her ne kadar İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince sanığın sabıka kaydında kasıtlı bir suçtan mahkum olduğunun anlaşılması gerekçesiyle sanık tarafından yapılan itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara sanık tarafından, beraat etmesi gerektiği yönünde itirazda bulunulduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik bir itirazın bulunmadığı, mercii İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesinin şartlarının olup olmadığı hususu ile birlikte hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında hukuka aykırılık bulunup bulunmadığını esastan da inceleyebileceği ancak, şartların varlığı halinde sanık lehine olan durumun sanık aleyhine olacak şekilde kaldırılıp, yeniden duruşma yapılarak hükmün açıklanmasına karar verilmesi yönünde karar verilemeyeceği gözetilmeden, itirazın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kurulan hükümlerin açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik adı geçen sanık tarafından yapılan itirazın, adli sicil kaydında daha önceden yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı gözetildiğinde, CMK'nın 231. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle kabulüyle, anılan kararın sanık aleyhine olacak şekilde kaldırılmasına dair mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.

Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle "sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;

1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re'sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir" şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK'nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
İncelenen dosyada; sanık … hakkında mağdur … Yılmaz'a yönelik 23.03.2016 tarihli eylemleri nedeniyle, TCK'nın 125/1, 106/1-1. cümle, 53. maddeleri uyarınca yargılanıp cezalandırılması talebiyle 29.05.2017 tarihinde kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda sanığın, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/10/2018 tarihli ve 2017/274 esas 2018/966 sayılı kararıyla, Türk Ceza Kanunu'nun 125/1, 106/1-1.cümle, 62, ve 52/2. maddeleri gereğince sırasıyla 1.500,00 Türk lirası adli para ve 5 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının ayrı ayrı geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verildiği, verilen karara karşı sanık tarafından, cezanın haksız olduğu ve delillerinin incelenmediği gerekçesiyle itiraz edildiği, mercii İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10/01/2019 tarihli ve 2018/941 değişik iş sayılı kararıyla, sanığın adli sicil kaydında, 6545 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı bulunduğundan, anılan kurumun uygulanma şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle itiraz kabul edilip, anılan kararın ortadan kaldırılmasına kesin olarak karar verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına hükmeden Mahkeme hakimince yapılan ihbar sonucunda ise, anılan mercii kararına karşı kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır.

Sanığın adli sicil kaydının incelenmesinde; silinme koşulları oluşmuş geçmiş hükümlülükler ile incelemeye konu suç tarihinden sonra kesinleşmiş kayıtlar yanında, Gaziosmanpaşa 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2014/4889 esas ve 2015/1498 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararının yer aldığı, anılan kararda suç tarihinin 21.08.2010, karar tarihinin 23/06/2015 olduğu, sanığın TCK'nın 191. maddesi uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın, itiraz edilmeden 11/09/2015 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanığın adli sicil kaydında yer alan, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/10/2018 tarihli ve 2017/274 esas 2018/966 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesiyle CMK'nın 231/8. maddesine eklenen "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez." şeklindeki düzenleme nazara alındığında, sanık hakkında yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel oluşturup oluşturmadığı hususunun, öncelikle çözüme kavuşturulması gerekir.

Anayasanın 38/4. maddesinde, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmiştir. Yine AİHS'in 6. maddesinin ikinci fıkrasında "bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır" denilmiştir. Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın isnat edilen suçu işlediğine hükmedilmesi ve bu hükmün kesinleşmesi durumunda, suçun işlendiğinden bahsedilebilecektir.

Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Ceza Genel Kurulu'nun 10.04.2018 tarihli ve 2014/15-487esas, 2018/151 sayılı kararında da belirtildiği üzere, CMK'nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu nedenle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk dünyasında varlık kazanabilmesi ve yukarıda sayılan etkileri gösterebilmesi için yöntemince kesinleşmesi gerekmektedir. Kesinleşmeyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, denetim süresini başlatmayacağı gibi 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine de engel teşkil etmeyecektir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir. Bu özelliği nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabilecek, bu uygulama sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacak, 5237 sayılı Kanun'un 7/2. maddesindeki düzenleme de nazara alınarak kesinleşen ve infaz edilmekte olan hükümlerde de uygulanabilecek ve bu husus infaz aşamasında gözetilebilecektir. Yerine getirilen hükümler yönünden ise, sanığın hukuki yararının bulunması koşuluyla uygulanabilecektir.

CMK'nın 231. maddesinin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir. Bu düzenleme nedeniyle adli sicil kaydında daha önce verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı bulunan sanık açısından bu karara bağlı denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suç nedeniyle yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin karma yapısı nazara alındığında yapılan bu değişikliğin sanık aleyhine olduğunda ve bu nedenle incelemeye konu suçların bu tarihten sonra işlenmesi gerektiğinde kuşku yoktur. Peki adli sicilde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kayıtlar yönünden nasıl bir yol izlenmelidir. İkinci suç tarihi yasal değişikliğin yapıldığı 28/06/2014 ve sonrasında olsa bile, adli sicilde bu tarihten önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kayıt varsa, bu kayıt ikinci suç yönünden engel teşkil edecek midir? Engel teşkil edecekse bunun sınırı nedir? Kanun koyucunun bu düzenlemesinden sanığı sorumlu tutabilmek için "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" ilkesi de nazara alındığında sanık, hem yasal değişikliği hem de adli sicilde yer alan kaydın bu tarihten sonra kesinleştiğini bilmelidir. Adli sicildeki kayıt bu düzenlemeden önce kesinleşmişse sanık yönünden ikinci suç için yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmeyecektir. Sonuç olarak CMK'nın 231. maddesinin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle eklenen "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" şeklindeki düzenleme, incelemeye konu suç tarihinin ve adli sicilde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kaydın kesinleşmesinin 28/06/2014 ve sonrası olması halinde uygulanabilecektir.

Çözülmesi gereken ikinci sorun ise, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara sanık tarafından itiraz edilmesi durumunda, sanık aleyhine olacak şekilde, mercii tarafından ilgili kararın kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkindir.

Yukarıda da bahsedildiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK'nın 223/1. maddesinde öngörülen, davayı esastan sonlandırıcı hükümlerden değildir. Söz konusu kararların temyizinin mümkün bulunmaması, yalnızca itiraz yolunun açık olması, 1412 sayılı CMUK'nın 326/son, 5271 sayılı CMK'nın 283 ve 307/4. maddelerinde düzenlenen, aleyhe bozma veya aleyhe değiştirme yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak istinaf veya temyiz yasa yolunda kabul edilmesi nedeniyle, aleyhe bozma yasağından ve ceza bakımından kazanılmış hak ilkesinden, itiraz mercii tarafından verilen kararlar açısından söz edilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında;

Sanığın adli sicil kaydında yer alıp, suç tarihi 21/08/2010, karar tarihi 23/06/2015 olan ve itiraz edilmeden 11/09/2015 tarihinde kesinleşen, sanığın TCK'nın 191/1. maddesi uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/10/2018 tarihli ve 2017/274 esas 2018/966 sayılı kararının, 28/06/2014'ten sonra kesinleşmesi, incelemeye konu suç tarihinin 23/03/2016 olması ve "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" ilkesi karşısında; incelemeye konu suç açısından yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği gözetilmeden, sanık hakkında, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca, hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen, Gaziosmanpaşa 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/10/2018 tarihli ve 2017/274 esas 2018/966 sayılı kararı yasaya aykırı olup, anılan karara yönelik itirazın kabulü ile hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına dair, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10/01/2019 tarihli ve 2018/941 değişik iş sayılı kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.

IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden bozma isteminin, CMK'nın 309. maddesi gereğince REDDİNE, sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 05/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yorum Yaz