AYM ve AİHM’e Göre Bireysel Başvuruda “Hâkim Önemsiz ve Küçük İşlerle Uğraşmaz İlkesi” ve “Önemli Zarar” Kavramları

AYM ve AİHM’e Göre Bireysel Başvuruda “Hâkim Önemsiz ve Küçük İşlerle Uğraşmaz İlkesi” ve “Önemli Zarar” Kavramları

Anayasa Mahkemesine göre, bireysel başvuruda kişisel önem koşulu, başvurucunun önemli bir zarara uğramamış olmasını ifade eder. Bu koşul, somut olayın başvurucunun kişisel durumu üzerindeki olumsuz etkisinin derecesiyle ilgilidir.

Somut olayda ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun subjektif algısı belirlemez. Bu husus başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilir.

Zararın parayla ölçüp ölçülememesi, onun önemini değerlendirme bakımından belirleyici değildir. Parayla ölçülmesi mümkün olmayan zararlar yönünden de anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin uygulanması mümkündür.

Öte yandan parayla ölçülebilen zararlar yönünden her başvurucu yönünden geçerli olacak ve kişisel önem koşulunun belirlenmesinde esas alınacak belli bir meblağ belirlenmesi mümkün değildir. Belli bir meblağ, başvurucuların içinde bulundukları kişisel koşullara göre farklı önem derecesine sahip olabilir (Bkz. AYM F.N.G. kararı, Başvuru No: 2014/11928, Karar tarihi: 21/6/2017).

1/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren 14 No.lu Protokol'ün 20. maddesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 35. maddesine "önemli bir zarar görmemiş olma" kabul edilemezlik kriteri olarak eklenmiştir.

Bu ilkeye göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), önüne gelen başvuruda başvurucunun önemli bir zarara uğramadığını tespit ederse bu başvuruyu kabul edilemez bulabilecektir. Fakat bu kriterin uygulanmasının hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmasını önleme amacına dönük iki koruyucu unsur kabul edilmiştir. Bu unsurlar, insan haklarına saygı ilkesinin başvurunun esastan incelenmesini gerektirmesi ile davanın ulusal bir mahkeme tarafından gereği gibi incelenmiş olmasıdır.

AİHM, bu yeni kriterin Sözleşme ve protokolleri ile güvence altına alınan hakların Avrupa düzeyinde korunmasını sağlama yönündeki temel görevine yoğunlaşması için oluşturulduğunu belirtmiştir (Stefanescu/Romanya), B. No: 11774/04, 12/4/2011).De minimis non curat praetor (Hâkim önemsiz ve küçük işlerle uğraşmaz.) ilkesinden doğan bu yeni kabul edilebilirlik şartı, bir hak ihlalinin ne denli gerçek olursa olsun uluslararası bir mahkeme tarafından incelenmeyi gerektirecek asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması gerektiği görüşüne dayanır (Korolev/Rusya), B. No: 25551/05, 1/7/2010). Bu seviyenin değerlendirilmesinde ise ihlal edildiği iddia edilen hakkın doğası, ihlal iddiasının ciddiyeti ve ihlalin başvurucunun kişisel durumu üzerinde oluşturacağı olası sonuçlar gözönünde bulundurulur (Giusti/İtalya, B. No: 13175/03, 18/10/2011).

AİHM, bu kriteri uygularken başvurucunun önemli bir zarar görüp görmediğini, Sözleşme ve eki protokollerinde tanımlandığı şekliyle insan haklarına saygı hususunun şikâyetin esası bakımından bir inceleme gerektirip gerektirmediğini, davanın ulusal mahkeme tarafından gereği gibi incelenip incelenmediğini ele almaktadır (Tayfun Görgün/Türkiye), B. No: 42978/06, 16/9/2014).

Başvurucunun önemli bir zarar görüp görmediğinin tespitinde kendi özel şartları içinde başvurucunun yaşadığı dezavantajın göz önünde bulundurulması gerekir. Bu noktada parasal tutar önemli olmakla birlikte her zaman tek ölçüt değildir. Ayrıca olayda başvurucu için önemli bir prensip meselesi söz konusu olabilir ancak bu durum AİHM açısından başvurucunun önemli bir zarar gördüğü sonucuna varmak için yeterli olmayıp başvurucunun subjektif düşüncesinin objektif unsurlarla da haklılaştırılması gerekir (Korolev/Rusya).

Sözleşme ve protokollerinin güvence altına aldığı insan haklarına saygının başvurunun esastan incelenmesini gerektirip gerektirmediği hususuyla ilgili olarak AİHM, başvurunun davalı devletin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüğünün netleştirilmesi veya davalı devletin yapısal bir eksikliği gidermeye teşvik edilmesi ihtiyacının olduğu durumlar gibi Sözleşme gerekliliklerinin yerine getirilmesini etkileyen genel nitelikte bir konuyu gündeme getirdiği durumlarda başvurunun esastan incelenmesi gerekeceğini belirtmiştir (Zwinkels/Hollanda), B. No: 16593/10, 9/10/2012).

Bu kapsamda AİHM, söz konusu kriter getirilmeden önce de önüne gelmiş olan Sözleşme ile ilgili hususlarda açık ve çokça uygulanmış olan bir içtihadın bulunması durumunda bu incelemenin yapılmasının gerekli olmadığına hükmettiğini (Van Houten/Hollanda (kayıttan düşürme), B. No: 25149/03; CEDH 2005-IX ve Kavak/Türkiye), B. No: 34719/04, 37472/05, 19/5/2009) hatırlatarak AİHM içtihatlarını genişletebilecek veya bunlara katkı sağlayabilecek nitelikte olmayan başvuruları incelemediğini belirtmektedir (Tayfun Görgün/Türkiye).

Ayrıca AİHM'e göre önemli bir zarar görmemiş olma kabul edilebilirlik kriterinin Sözleşme kapsamında güvenceye alınan herhangi bir hakka uygulanması kısıtlanmamıştır (Sylka/Polonya, B. No: 19219/07, 3/6/2014) (Bkz. AYM Umut Karar kararı, Başvuru No: 2015/2947, Karar tarihi: 06/03/2019).
Öte yandan, önemli zarar koşulu, hakkın büyük-küçük, önemli önemsiz ayrımına konu edilemeyeceği gerekçesiyle eleştirilere de konu olmaktadır.

Örneğin, 189 TL tutarındaki trafik cezasının sehven kendisine ait plakaya kesildiğini, plakası farklı olan bir başka aracın trafik kuralı ihlali yaptığının formdaki fotoğraftan açıkça belli olduğu hâlde mahkemece itirazının yeterince incelenmeden ilgisiz gerekçeyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia eden Ali Rıza AK’ın yaptığı bireysel başvuruda, AYM’nin “başvurunun Anayasa'nın yorumlanması ve uygulanması açısından önem taşımadığı gibi başvurucunun da önemli bir zarara uğramadığı” gerekçesiyle kabul edilemez olduğu sonucuna vardığı kararda, bazı Anayasa Mahkemesi üyeleri (Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Muammer TOPAL);

“Trafik cezaları başta gelmek üzere, çok büyük miktarlarda olmayan idari cezalara ilişkin itirazların, iş çokluğu veya diğer herhangi bir nedenle, mahkemelerce incelenmeksizin, klişe kararlarla reddedildiği yolundaki şikayetlere sıkça rastlanmaktadır. Bu durum, yargı sistemimizde yapısal bir sorunun varlığına işaret etmekte, yargıya güveni zedelemektedir.

Bu nedenle, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde Anayasa'nın 125 ve 36. maddelerinin güvencesi altında kanun koyucu tarafından öngörülmüş bir itiraz yolunun pratikte etkisiz hale gelmesine, hakkın korunmasının tesadüfi bir hale dönüşmesine yol açabilecek bu olaydaki ve benzeri durumların anayasal önemden yoksun olmayıp, aksine büyük anayasal önem taşıdığı kanaatindeyiz.

Ayrıca, hakkın büyük-küçük, önemli önemsiz ayrımına konu edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki yukarıda 3. paragrafta belirttiğimiz gibi somut olayda başvurucunun mağduriyetini haksız yere ödediği 189 TL’dan ibaret saymak isabetli bir yaklaşım olmayacaktır.”

Şeklindeki gerekçelerle karara muhalif kalmışlardır (AYM kararı, Başvuru Numarası: 2015/15965, Karar tarihi: 27/6/2018).

Yukarıda AYM ve AİHM’e göre bireysel başvuruda “Hâkim Önemsiz ve Küçük İşlerle Uğraşmaz İlkesi” ve “Önemli Zarar” kavramları konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.


Yorum Yaz