Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir.
Savunma hakkının sağladığı "güvenceler" esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır.
Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli
güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir.
Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel
ilkelerindendir. Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini sağlamaktadır.
İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine
uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir.
Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir.
Bunun için suç isnadı altında bulunan kişiye, savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile
getirebilmesi ve böylece yargılamanın sonucunu etkileyebilmesi için isnadın bildirilmesi
gerekmektedir. Hakkındaki isnadı bilmeyen kimsenin savunma yapması mümkün değildir.
Dolayısıyla isnadın bildirilmediği bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez. Bu itibarla
adil yargılanma hakkının isnadın bildirilmesine ilişkin güvenceyi de kapsadığı
anlaşılmaktadır. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde, bir suç ile itham edilen
herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede anladığı
bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilme hakkı düzenlenmiştir.
İsnat, sanığın savunma yapabilmesi için bildirilmektedir. Bunun için bildirimde, sanığın hangi
fiil ile suçlandığının ve hangi suçu işlediğinin açıklanması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle
sanık, isnadın sebebinden ve niteliğinden haberdar edilmelidir. Sanığın hangi fiili nerede ve
ne zaman işlediği (yüklenen suçu oluşturan olay/olaylar) "isnadın sebebini" oluşturur.
Bunların soyut olarak değil sanığın savunma hazırlayabilmesine yeterli düzeyde ve ayrıntılı
olarak açıklanması gerekir. Böylelikle sanık, davaya konu fiili nerede ve ne zaman işlemekle
suçlandığını bileceğinden savunmasını buna göre yapabilecektir. Fiilin hukuki yönden
vasıflandırılması ise "isnadın niteliği"dir. Suçlamanın niteliği hakkındaki bilgi de savunma
yapmaya yeterli düzeyde olmalı ve bildirimde sanığın işlemekle suçlandığı fiilin hangi normu
ihlal ettiği belirtilmelidir. Yargılama sırasında fiilin hukuki niteliğinin değişmesi durumunda
da sanık bu değişiklikten haberdar edilmelidir. Böylelikle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine uygun olarak yargılamanın adilliği de sağlanmış olur.
Anayasa'nın 36. maddesinde, isnadın bildirim şekline ilişkin bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Bildirim, yazılı veya sözlü yapılabilir. Maddi ve hukuki olguların karmaşık ve anlaşılmasının
zor olması durumunda bildirimin yazılı yapılması yargılamanın adilliğinin temini için
gerekebilir. Ceza muhakemesinde bildirim, genellikle iddianamenin tebliği suretiyle
yapılmaktadır. İdianamenin tebliğ edilmesiyle sanığın, yazılı bir biçimde suçlamaların maddi
ve hukuki temelinden resmî olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir.
İsnadın, sanığın "anladığı dilde" bildirilmesi gerekir. Aksi durumda isnadın bildirilmesi bir anlam ifade etmez. Mahkemenin dilini "anlayan" ve "konuşan" bir sanığa başka bir dilde
isnadın bildirilmesi gerekmez. İsnadın ana dilde bildirilme zorunluğu da bulunmamaktadır.
İsnadı anlayabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen fakat birden fazla dil bilen sanığa isnadın hangi
dilde bildirileceğine sanık değil derece mahkemeleri karar verecektir. Buna karşın yetkili
yargısal mercilerin -özen yükümlülükleri gereği- Türkçe bilmeyen sanıklara sunulan
tercümenin yeterlilik düzeyini değerlendirme zorunluluğu vardır. Bazı durumlarda bildirimin
sanıkların tercüme talep ettikleri dilde yapılması, yargılamanın adilliği açısından gerekebilir.
Bu hâlde dahi esaslı belgeler dışında tüm dava dosyasının sanığın anladığı dile çevrilmesi
zorunlu değildir.
Sanığın, hakkındaki isnadı bir an önce öğrenmesi ve buna göre savunma yapması için isnadın
sanığa zamanında bildirilmesi gerekir. Bunun için isnat, kovuşturmaya başlanmadan veya
sanığın mahkeme önüne çıkmasından önce savunma hazırlamaya olanak verecek bir sürede
bildirilmelidir. Bu bakımdan isnadı öğrenme hakkı, savunma için gerekli zaman ve
kolaylıklara sahip olma hakkı ile ilişkilidir. Sanığa veya müdafiine -savunma için gerekli
hazırlıkları yapmaları amacıyla- isnadın bildirilmesiyle (iddianamenin tebliğiyle) duruşma
günü arasında yeterli bir sürenin verilmesi gerekir. Aynı şekilde suçun hukuki niteliğinin
değişmesi hâlinde de savunmanın yeniden hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklar
sağlanmalıdır. Nitekim bu anayasal gereklilikler, ilgili usul kurallarında da somutlaştırılmaya
çalışılmıştır. 5271 sayılı Kanun’un 176. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre suçlamaların
maddi ve hukuki dayanaklarını sanığa bildiren iddianamenin tebliği ile savunma arasında en
az bir haftalık sürenin bulunması gerekmektedir. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 226. maddesi
uyarınca sanık -suçun hukuki niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını
yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça- iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun
değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. Aynı maddede, ek savunma
verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre
verilmesi bir zorunluluk olarak öngörülmüştür.
Diğer yandan adil yargılanma hakkına yönelik dile getirilen müdahale iddiaları, yargılama
sürecinin ileriki aşamalarında telafi edilmişse adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz.
Müdahale iddiasının Anayasa'nın 36. maddesi açısından değerlendirilmesinde yargılamanın
bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. İsnada konu
olayın sadeliği/karmaşıklığı, başvurucunun kendisine yüklenen suçu oluşturan olaylardan
önceden haberdar olup olmadığı ve sonradan başvurucuya savunma fırsatı verilip verilmediği
dikkate alınabilecek hususlardandır.
İSNADI (SUÇU) ÖĞRENME HAKKIYLA İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2/3/2016 tarih, E.2015/16928, K.2016/3932 sayılı karar:
"Sanığa, CMK'nın 176/1. maddesi uyarınca iddianame tebliğ edilmeden ve aynı Kanunun 190/2.
madde ve fıkrası gereğince iddianamenin okunmasından önce duruşmaya ara verilmesini
isteyebileceği hususu da hatırlatılmadan hükümlülük kararı verilerek savunma hakkının kısıtlanması
[bozmayı gerektirmiştir.]"
Yargıtay 10. Ceza Dairesi 10/12/2015 tarih, E.2015/4957, K.2015/33241 sayılı karar:
"İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliği olunur (CMK 176/1). (…) Sanıktan duruşmada
kendisini savunmak için bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu
bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur. (…) CMK 176/3). Yukarıdaki fıkralar
gereğince, çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir
(CMK 176/4). 176. maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye
hakkı olduğu sanığa hatırlatılır (CMK 190/2).
Sanık, savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olma hakkına sahiptir (AİHS
6/3-b) Somut olayda, iddianame ve çağrı kâğıdı tutuklu olan sanığa tebliğ edilmemiş ve CMK'nın 176.
maddesinin 2. fıkrası gereğince herhangi bir işlem yapılmamıştır. Sanık 04.10.2013 tarihli duruşmaya
getirtilmiş, iddianame okunarak savunması sorulmuş, ancak CMK'nın 190. maddesinin 2. fıkrası
uyarınca duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğu hatırlatılmamıştır. Sanık rahatsızlığı ve
yakınlarından vefat edenlerin bulunması nedeniyle avukatları ile görüşemediğini, ayrıca suçlama
hakkında bilgisinin bulunmadığını belirterek, savunmasını yapmak üzere süre verilmesini istemiştir.
Sanığın müdafileri de savunma için süre verilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sanığın ve müdafilerinin
bu talebi Mahkeme tarafından, aynı tarihli oturumda, dava zamanaşımının 29.12.2015 tarihinde
dolacağı ve sanığın şimdiye kadar savunmasını hazırlayacak durumda olduğu gerekçesiyle
reddedilmiş ve sanığın sorgusu yapılmamıştır.
Böylece, AİHS'nin ve CMK'nın belirtilen hükümlerine aykırı hareket edilerek, sanığın savunma hakkı
kısıtlanmıştır."
İSNADI (SUÇU) ÖĞRENME HAKKIYLA İLGİLİ AİHM KARARLARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin şüphelinin/sanığın yalnızca işlediği
iddia olunan fiil ile bu fiilin kendisine isnat edilmesinin nedenleri hakkında bilgilendirilmesini
değil fiilin ne şekilde vasıflandırıldığı hususunda da detaylı bir şekilde bilgilendirilmesi
hakkını güvence altına aldığına vurgu yapmaktadır (Penev/Bulgaristan, B. No: 20494/04,
7/1/2010, § 33). Mahkeme, ceza davalarında şüpheliye/sanığa karşı yapılan suçlamayla ilgili detaylı
bilgilendirme yapılmasına ve sonuç olarak derece mahkemesinin benimsediği
vasıflandırmanın yargılama sürecinin adil olmasının temini için temel bir ön koşul teşkil
ettiğine karar vermiştir (Penev/Bulgaristan, § 34).
Suç isnadı altındaki kimseye, kendisine yöneltilen suçlamaların ağırlığını tamamen
anlayabilmesi ve bu doğrultuda kapsamlı bir savunma hazırlayabilmesi için bilginin detaylı
sağlanması gerekmektedir. Ancak “detaylı” bilginin kapsamı her davanın kendine özgü
koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu bağlamda isnadın bildirilmesine ilişkin 6.
maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinin, suç isnadı altında bulunan herkese savunmasını hazırlayabilmesi için yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı tanıyan (b)
bendi ile ilişkili bir şekilde ve daha genel olarak 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında
düzenlenen adil yargılanma hakkı ışığında değerlendirilmesi gerekir (Mattoccia/İtalya, B.No:
23969/94, § 60). Şüphelinin/sanığın, aleyhine yapılan suçlamanın sebebi ve türü hakkında bilgilendirilme
yöntemine ilişkin herhangi bir özel ve şekli şart öngörülmemektedir (Pélissier ve
Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94,25/3/1999, § 53).
AİHM, Brozicek/İtalya (B. No: 10964/84, 19/12/1989, § 41) davasında İtalyan olmayan ve
İtalya’da ikamet etmeyen başvurucunun İtalyanca bilmediği için yazının içeriğini anlamakta
güçlük çektiğini İtalyan adli makamlarına çok açık bir şekilde bildirdiği hâlde İtalyan adli
makamlarının, başvurucunun aslında aleyhindeki isnatları bildiren mektubun anlamını
tebligattan anlayabilecek kadar İtalyanca bildiğini kanıtlayamamaları durumunda bu bilgilerin
çevirisini sunması gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme, Kamasinski/Avusturya (B. No:
9783/82, 19/12/1989, § 81) davasında savunma hazırlamak için yeterli olacaksa suç isnadına
ilişkin bilginin iddianamenin sözlü bir tercümesi ile de aktarılabileceği sonucuna varmıştır.
AİHM, ayrıca suç isnadı altındaki kimseye yöneltilen suçlamada ve suçlamanın
“gerekçesinde” yapılabilecek tüm değişikliklerin usulüne uygun olarak eksiksiz bir şekilde
haberdar edilmesi, bunlara karşı girişimde bulunabilmesi ve yeni durum temelinde
savunmasını hazırlayabilmesi için yeterli zaman ve imkân tanınması gerektiği kanaatindedir
(Mattoccia/İtalya, § 61). Çünkü Sözleşme’nin 6. maddesinin (a) bendi ile suç isnadı altında
bulunan kişinin “savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma”
hakkına ilişkin (b) bendi birbiriyle bağlantılıdır (Pélissier ve Sassi/Fransa, §§ 51-54)
Süpheli/sanık, isnatla ilgili olarak yargılamaya başlanmadan veya en azından hâkim önüne
çıkmadan önce savunmasını hazırlamaya yetecek kadar sürede bilgilendirilmelidir (Chichlian
ve Ekindjian/Fransa, B. No: 10959/84, 16/3/1989 tarihli Komisyon raporu, § 49).
Yukarıda isnadı (suçu) öğrenme hakkı konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu
hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına
uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru
olacaktır.