Piyasa ekonomisi düzeni, rekabet özgürlüğü ilkesine dayanır. Rekabet özgürlüğü ile her tacir, piyasaya sunduğu mal ve hizmetlerini benzerlerinden daha iyi kalitede ve daha ucuz olarak üretmek, tüketicilere sunduğu çeşitli pazarlama veya ticaret yöntemleriyle ürünlerini satarak, daha fazla kar elde etmeye çalışır. Rekabetçi bir piyasa yapısı, piyasa katılımcılarından daha çok tüketiciler yararınadır. Rekabet özgürlüğü sayesinde, piyasaya sürülen ürünlerin kalitesinde iyileşme, fiyatlarda düşme ve ortaya çıkan pazarlama olanakları ile daha geniş bir tüketici kitlesine daha fazla ve daha kaliteli ürün sunma olanağı ortaya çıkar.
Rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri, piyasa ekonomisinde, rekabetçi düzenin sağlanması ve sağlıklı işleyişi bakımından birbirini tamamlar nitelikte düzenlemelerdir. Piyasa ekonomisinde rekabet ve dolayısıyla ekonomik düzeninin tekliği ilkesi açısından, bu hükümler iki ayrı alan olarak işlev görmekle birlikte, bozulmamış ve etkin bir rekabetin sağlanması ortak hedefi doğrultusunda, birbiriyle örtüşen konuları ele almaktadırlar.[1] Bozulmamış ve etkin rekabetin sağlanması hedefi burada genel olarak kamunun ve bu anlamda bütün piyasa katılımcılarının menfaatleri açısından rekabetin korunması olarak somutlaşmaktadır.[2]
Rekabet ve haksız rekabet hukuku ilişkisinin anlaşılması açısından, her iki alana özgü hükümlerin nitelikleri ve öngördüğü amaçlardan da kısaca bahsetmek gerekmektedir. Rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri geniş anlamda "rekabet hukuku" kavramı içinde yer alan ve aynı rekabet düzeninin birer parçası olan düzenlemelerdir. Bu hükümler, genel anlamda rekabeti düzenlemeye yönelik olup, bu konuda piyasada etkin bir rekabetin sağlanması ve güvence altına alınması ortak amacına hizmet ederler. Bu nedenle de rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri arasında, piyasa ekonomisi sisteminde, rekabetçi düzenin sağlanması ve sağlıklı işleyişi açısından karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır.[3]
Bu etkileşim en başta her iki hukuk alanına özgü maddi normlar açısından ortak olan "rekabet" kavramı bağlamında söz konusudur. Rekabet hukuku ile ilgili birçok kanunda rekabet kavramının tanımı yapılmamakla birlikte, 4054 sayılı Rekabetin korunması Hakkında Kanun (RKHK) rekabeti, mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan yarış olarak tanımlamıştır (RKHK madde 3).
Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen haksız rekabete ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle para cezaları ve hatta hapis cezaları uygulanabilmektedir. Ancak burada bu yaptırımlar hem ikincildir hem de haksız rekabetin kamu düzenini bozucu hale gelmesi, mahkeme kararına uymama gibi Kamu Hukuku alanına kaydığı hallere münhasırdır (TTK m.64). Bu cezalar ceza mahkemesince verilir ve şikâyete bağlıdır. Rekabet Hukuku alanında ise idari para cezaları uygulanır ve bu para cezaları idari bir makam tarafından uygulanır. Herhangi bir şikâyete bağlı değildir.[4]
Haksız Rekabet Hukuku, tacirlerin kötü niyetli davranışlarla birbirlerine karşı üstün çıkmaya çalışmalarını önlemek ve bu gibi davranışlardan tacirleri korumak amacına yöneliktir. Bu nedenle özel hukuk içinde yer alır. TTK’nın 56. Maddesine göre haksız rekabet aldatıcı hareket iyi niyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suiistimalidir. TTK 56 ve devamı maddeler incelendiğinde Haksız Rekabet Hukuku’nun amacının, araçlarının ve yaptırımlarının Rekabet Hukuku’nda farklı olduğu ortaya çıkmaktadır.[5]
TBK ve TTK’da yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümler rekabet hukuku ile ters etkileşim içindedir. Rekabet Hukuku, etkin rekabetin önündeki her türlü engeli kaldırmak isterken, rekabet yasağı rekabet edilmemesini sağlamaya çalışmaktadır. Tabii ki bunun bir hukuki mantığı vardır. Fakat burada belirtmek istediğimiz, içinde rekabet sözcüğü geçen haksız rekabet ve rekabet yasağı kurumlarının Rekabet Hukuku’ndan ne denli farklı olduğudur. Bu farklılığa rağmen, her iki gruptaki kuralların da rekabetin bozulmasına karşı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her iki hukuk dalı da başka açılardan konuya yaklaşmakta, farklı amaçlar gütmekte, farklı araçlar kullanmaktadır. Sonuçta farklı yönlerden yaklaşsalar da ortak nokta “rekabettir”. Rekabetin korunması hakkında hukuk ile haksız rekabetin önlenmesi hakkındaki hukuk bir paranın iki yüzü gibidir. Birbirine benzemezler ama her iki hukukta da hukuka aykırılık düşüncesi yaratan adalet fikri aynı ortak noktada birleşmektedir.[6]
Haksız rekabet hukukundaki yeni gelişmeler ile birlikte, haksız rekabet hükümlerinin sadece rakipleri korumaya yönelik olduğu şeklindeki normatif yaklaşım bir yana bırakılmıştır. İşlevsel rekabet anlayışına paralel olarak, haksız rekabet hukukunda genel olarak kamunun ve bu anlamda tüketici menfaatlerini de esas alan bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Nitekim benzer yönde bir yaklaşımı, 6102 sayılı TTK’nın haksız rekabet amaç ve ilkelerini belirleyen TTK 54/1 hükmü bağlamında da görmek mümkündür. Gerçekten de TTK 54/1 hükmünde, haksız rekabete ilişkin hükümlerin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanması olarak belirtilmiştir. TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümlerinin amaç ilkesi olan TTK 54/1 hükmünde ise, esasen rekabet sınırlamalarını hukuka özgü olan “bozulmamış” rekabet kavramına yer verilmek suretiyle, rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri arasındaki ilişki, kavramsal düzeyde de ortaya çıkmıştır.[7]
Rekabet ve Haksız Rekabet Hukuku İlişkisini Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar[8]
Rekabet ve haksız rekabet hukuku ilişkisini açıklamak konusunda, öğretide zamanla bazı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımlardan ilki, her iki alanın da farklı amaçları bulunduğu tezinden hareket eden “ayrımcı görüş” olmuştur. Ayrımcı görüşe göre, piyasa yapısını kontrol etmek suretiyle, rekabeti bir kurum olarak korumaktadır. Haksız rekabet hukuku ise her şeyden önce tacirlerin piyasadaki davranışlarını kontrol ederek, rekabeti haksız veya dürüst olmayan davranışlara karşı korumaktadır. Rekabet hukuku bu konuda öncelikle rekabetçi piyasa yapısını koruyarak bu amaca hizmet eder. Haksız rekabet hukuku ise piyasa katılımcılarını, haksız rekabet oluşturan davranışlara karşı korumak suretiyle bu amaca ulaşmaya çalışır.
Altmışlı yıllardan itibaren rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri arasında açık bir karşıtlık veya ayrımdan ziyade, karşılıklı bir etkileşimin varlığını esas alan yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Buna göre, rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri esasen aynı rekabet düzenine hizmet eden düzenlemelerdir. Aralarındaki farklılık ise bu hedefe ulaşmak için izlenen yöntemdir. Rekabet hukuku, rekabeti sınırlayıcı anlaşmalar yanında, kötüye kullanma nitelikli ayrımcı ve dışlayıcı davranışları yasaklayarak rekabeti öncelikle bir sistem olarak korur. Bununla birlikte, rekabeti sınırlayıcı davranışların yasaklanması aynı zamanda münferit piyasa katılımcılarının da rekabeti bozucu davranışlara karşı korunması demektir. Benzer şekilde, haksız rekabet hukuku da dürüst olmayan davranışları engellemek suretiyle, piyasa katılımcılarını haksız rekabet oluşturan davranışlara karşı koruduğundan, aynı zamanda rekabetçi piyasa yapısının korunması amacına da hizmet eder. Rekabet ve haksız rekabet hukuku hükümleri arasındaki bu etkileşim. Fikentscher tarafından, haksız rekabet hukukunun rekabetin “nasıl” (wie) olduğu, rekabet hukukunun ise rekabetin “acaba olup/olmadığı” hususu ile ilgilendiği şeklinde açıklanmıştır.
Yetmişli yıllardan itibaren, rekabet ve haksız rekabet hukuku ilişkisi konusundaki yaklaşımlar açısından bir dönüşümden söz etmek mümkündür. “Birlik” veya “yaklaşma tezi” (Einheitstheorie, Konvergenzthese) olarak da tanımlanan yeni yaklaşıma göre, rekabet ve haksız rekabet hukuku rekabetçi piyasa yapısı açısından farklı düzenleyici hükümler içermekle birlikte, her iki alan arasında, tam anlamıyla olmasa dahi, çoğu zaman bir birlik veya yakınlaşma söz konusudur. Rekabetin "özgür" olması ile "dürüst" olması birbiriyle karşıtlık oluşturan olgular olmayıp, aksine bunlar karşılıklı bir etkileşim içindedirler.
Bu tartışmalar açısından daha sonra ortaya çıkan bir diğer yaklaşım ise, rekabet hukukunun ön alanı gibi kabul edilen ve rekabet hukuku hükümlerinin somut bir olayda uygulanamaması tehlikesi karşısında haksız rekabet hükümlerinin uygulanması gerektiğini savunan “Vorfeld Yaklaşımı” olmuştur. Bu yaklaşımın temelinde yatan husus, bir teşebbüsün sahip olduğu piyasa gücünün, onun davranışlarının haksızlığı açısından değerlendirme kriteri olarak alınıp alınamayacağıdır. Buna göre, kötüye kullanma ve ayrımcılık gibi rekabeti bozucu davranışların yasaklanması konusunda piyasa gücü veya hâkim durum koşulunun bulunmadığı durumlarda özellikle haksız rekabeti tanımlayan genel hükme başvurmak suretiyle bu türden davranışlar yasaklanabilecektir. Bu şekilde pazar gücünün büyümesi ve kötüye kullanılması nedeniyle, piyasa yapısında meydana gelebilecek rekabet karşıtı davranışlar daha etkin bir şekilde önlenmiş olacaktır. Benzer şekilde, rekabetin bir kurum olarak korunması açısından, haksız rekabet hukukunun bu yapısal politikaların hedeflerine hizmet etmesi ile daha da etkili olacağı savunulmuştur.
Bununla birlikte bu yaklaşım uygulamada pek benimsenmemiştir. Bu konuda özellikle de mahkemeler, haksız rekabet hükümlerinin uygulama alanını bu kadar geniş yorumlama konusunda çekimser bir tutum almışlardır. Nihayetinde, uygulamada bu konuda ortaya çıkan sonuç, piyasa gücünün varlığının, bir teşebbüsün davranışlarının haksız rekabet olarak değerlendirilebilmesi için tek başına yeterli olmadığıdır.
Yukarıda rekabet hukuku ile haksız rekabet hukuku ilişkisi konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.
[1] KARAKILÇIK, Hasan; “Piyasa Ekonomisi Açısından Rekabet ve Haksız Rekabet Hukuku İlişkisi”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Eylül 2016, Sayı:3, sf. 109.
[2] KARAKILÇIK, Hasan; age., sf.109.
[3] ASLAN, İ. Yılmaz; “Rekabet Hukuku”, Ekin Yayınları, Ocak 2007, 4. Baskı, sf. 20.
[4] ASLAN, İ. Yılmaz; age., sf 21.
[5] İNAN, T. N.: ‘Rekabet Hukukunun Diğer Disiplinlerle İlişkisi’, Rekabet Kurumu Perşembe Konferansları I, Ankara, Ekim 1999, sf. 3 vd.
[6] POROY, Reha; “ Avrupa Ekonomik Topluluğunda Rekabet Hukuku” AET, Çeşitli Sorunlar Üzerine Konferanslar, İstanbul 1973, sf.65.
[7] KENDİGELEN, A.; “Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler”, 1. Baskı, İstanbul 2011, sf. 64.
[8] Bu bölüm H. Karakılçık’ın “Piyasa Ekonomisi Açısından Rekabet ve Haksız Rekabet Hukuku İlişkisi” makalesinde yer alan aynı başlıklı bölümden özetlenmiştir.