Zamanaşımı hukukumuzda, kazandırıcı zamanaşımı ve düşürücü zamanaşımı olmak üzere iki tür olup makale konumuzu düşürücü zamanaşımı oluşturmaktadır. Zamanaşımı, alacak haklarının muacceliyet tarihlerinin üzerinden belirli bir sürenin geçmesi ve alacaklının alacağını elde etmek amacıyla bu sürede herhangi bir davranışta bulunmaması karşısında borçlunun ödemeden kaçınması halinde alacaklının alacağını dava yoluyla elde edebilme hakkını kaybetmesidir. Kanunda belirtilen süre, söz konusu hak kullanılmaksızın geçirildiği takdirde hakkın özü son buluyor ise de hak düşürücü süre söz konusu olmaktadır.
Zamanaşımı süresinin dolması ile birlikte, alacaklının sahip olduğu hak sona ermez, borçlunun zamanaşımı süresinin dolduğunu öne sürmesi yalnızca bu alacağın dava yolu ile talep edilebilirliğini ortadan kaldıracaktır. Hakkın sona ermemesi, yalnızca talep edilebilirliğin ortadan kalkması hususunun bir sonucu olarak, sürenin dolmasından sonra borçlu tarafından borç ifa edilirse bu ifa geçerli olur ve geri istenemez. Çünkü zamanaşımı süresinin dolması demek alacak hakkı ortadan kalktı demek değildir. Ancak hak düşürücü sürenin geçmesi durumunda ise, hak tamamen ortadan kalkar. Bu nedenle hak düşürücü süre içerisinde yapılmayan işlemler delil niteliğinde değerlendirilemez.
Zamanaşımı ve hak düşürücü süre kavramları arasındaki farklardan uygulamada en çok karşımıza çıkan ve en önemli ayrım öne sürülebilme zamanları ve hakim tarafından re’sen gözetilip gözetilemeyeceği hususudur. Zamanaşımı, def’i niteliğinde olup ön inceleme aşamasının sonuna kadar veya sözlü oturumda esasa girilmeden önce ilk duruşmada ileri sürülebilir. Hakim bu hususa ilişkin re’sen araştırma yapmaz, taraflara zamanaşımı ile ilgili uyarılarda bulunamaz ve bu husuta hatırlatma yapamaz aksi takdirde sorumluluğu doğacaktır. Hak düşürücü süre ise itiraz niteliğindedir ve her aşamada ileri sürülebilir. Taraflar ileri sürmese dahi hakim re’sen incelemek durumundadır. Bu durumda borçlu taraf zamanaşımı defi ileri sürmez ise; zamanaşımına uğradığı için ödemekten kaçınma şansına sahip olduğu bir borcu ödemek durumunda kalacaktır.
Hak düşürücü süreler genellikle zamanaşımı sürelerine göre daha kısadır. Zamanaşımı süresi için kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı sürece zamanaşımı süresi 10 yıl olarak uygulanmaktadır.
Özel olarak düzenlenmiş zamanaşımı sürelerine örnek olarak İş Kanundaki 5 yıllık zamanaşımı süreleri gösterilebilir. 4857 sayılı İş Kanunun Ek 3. maddesi uyarınca; iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat, kötü niyet tazminatı ve iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminatlar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Hak düşürücü süre için öngörülmüş genel bir süre yoktur. Kanunda, uygulanması gereken durumlarda hak düşürücü süre özel olarak belirtilmiştir. Önalım hakkının kullanılmasına ilişkin üç aylık ve iki yıllık süreler, mirasın geçmesi gününden başlayarak on yıllık, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıllık süreler, , aşırı yararlanma ( gabin) sonucunu doğuran sözleşmeyi bozma süresi, hata ve hile nedeniyle ya da korkutma etkisiyle yapılan sözleşmeleri bozma ve verileni geri isteme süreleri, alıcının satılandaki sakatlığı bildirme süreleri (nitelikleri madde metninde açıkça belirtilmemiş ise de) zamanaşımı süreleri değil hak düşürücü sürelerdir. İcra İflas Kanunu’ndaki bütün süreler hak düşürücü sürelerdir. Örnek vermek gerekirse: İtirazın iptali davasının, itirazın alacaklıya tebliğinden başlayarak bir yıl içinde açılması gerekir. Bu süre, hak düşürücü niteliktedir. Bir başka örnek vermek gerekir ise: İhalenin feshini isteme süresi olarak düzenlenen 7 günlük ve bir yıllık süreler hak düşürücü niteliktedir. Bir yıllık süre ihale tarihinden işlemeye başlar. İhalenin feshi bu hak düşürücü sürelerin geçmesinden sonra istenirse, istem dinlenebilir olmadığı için reddedilir.
Zamanaşımı süresi kanunda belirtilen hallerde durabilir veya kesilebilir. Hak düşürücü süre için bu durum geçerli değildir. Ancak hak düşürücü süreler için mücbir sebebin varlığı halinde hakimin yeniden süre verme hususunda takdir yetkisi bulunmaktadır.
Yukarıda zamanaşımı ve hak düşürücü süre konuları genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.
KAYNAKÇA:
Feyzioğlu, a.g.e., s. 518-519; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop, a.g.e., s. 1030; Reisoğlu, a.g.e., s. 422; Oğuzman/ Öz, a.g.e., s. 619; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 24. Bs., Ankara, Yetkin Yayınları, 2019, s. 1433; Hüseyin Hatemi, K. Emre Gökyayla, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, 4. Bs., İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2017, s. 345; Berki, Hukukda Müddet Çeşitleri, s. 106; Mehmet Akif Tutumlu, Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması, 4. Bs., Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2010, s. 27-28; Mahmut Bilgen, Özel Hukukta Zamanaşımı, 2. Bs., Ankara, Adalet Yayınları, 2010, s. 5.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/9-629 Esas 2011/70 Karar 06.04.2011 tarihli kararı