Deprem Nedeniyle Oluşan Zararlarda İdarenin Sorumluluğu

Deprem Nedeniyle Oluşan Zararlarda İdarenin Sorumluluğu

I- İdarenin Sorumluğu Kavramı

İdare hukukunda idarenin “kusurlu sorumluluk” ve “kusursuz sorumluluk” olarak tanımlanan iki tür sorumluluğu bulunmaktadır. Kusurlu sorumluluk, “hizmet kusuru” esasına dayanmaktadır. Literatürde hizmet kusuru kamu hizmetinin “hiç işlememesi”, “geç işlemesi” veya “kötü işlemesi” olarak tanımlanmakta olup, idarenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerekmektedir. Kusurlu sorumlulukta, ortada bir zararın bulunması, zararla idare arasında illiyet yani nedensellik bağının bulunması ve idarenin kusurlu olması gerekmekte olup, bu üç şarttan birisinin bulunmaması idareyi tazmin yükümlülüğünden kurtarır.

Kusursuz sorumluluk ise, bazı istisnai durumlarda idarenin kusuru olmasa bile tazmin yükümlülüğünün bulunduğu sorumluluktur. Bu sorumluluk türü genelde yargısal içtihatlarla gelişmiş bir sorumluluk türüdür. Burada ortada bir zararın bulunması ve zararla idare arasında bir şekilde illiyet bağı kurulması yeterli olmaktadır.

Kusursuz sorumluluk yargısal içtihatlarda genelde iki ilkeye dayandırılmıştır. Bunlardan birincisi “risk” ilkesi, diğeri ise “kamu külfetleri karşısında eşitlik” ilkesidir. Risk ilkesine göre, idarenin bünyesinde tehlike barındıran faaliyetleri nedeniyle kişiler zarar gördüğünde hiçbir kusur olmasa bile meydana gelen zararın tazmini gerekmektedir. Örneğin bünyesinde risk barındıran sağlık hizmetlerinde (mesleki risk) ve terör olaylarında (sosyal risk) idare kusurlu olmasa bile uğranılan zararları tazminle yükümlüdür.

Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesinde ise, fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi de diyebileceğimiz bu ilkeye göre, herhangi bir kamusal faaliyet nedeniyle toplumdaki bir kısım kişiler diğerlerine oranla daha fazla zarara uğraması halinde arada oluşan zarar tazmin edilerek fedakarlık tüm topluma eşit olarak dağıtılmaktadır. Örneğin, yol yapım çalışması sonucunda vatandaşa ait işletmenin müşteri sayısının anormal derecede düşmesi durumunda oluşan zararın yol yapım çalışmasını yapan idare tarafından ödenmesi gerekmektedir.

İdare hukukunda kusura dayalı yani hizmet kusuruna dayalı sorumluluk esastır (1). Bir zarar söz konusu olduğunda öncelikle idarenin hizmet kusuru olup olmadığı araştırılır. Hizmet kusuru yoksa ancak o zaman kusursuz sorumluluk ilkesine dayanılarak tazmin yoluna gidilebilir. Aynı anda hem kusur hem de kusursuz sorumluluğa dayanılarak idarenin zarardan sorumlu tutulması mümkün değildir.

II- Deprem Nedeniyle İdarenin Sorumluluğu

Ülkemiz, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer almakta olup, ülkemizin yaklaşık % 90'ı deprem riski altında bulunmaktadır. Şimdiki teknolojilerle depremin oluşmasını önlemek mümkün değildir. Ancak alınacak tedbirlerle deprem nedeniyle oluşabilecek zararları en aza indirmek mümkün olup, bu konuda yetkili kamu idarelerine büyük sorumluluklar düşmektedir.

7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ile deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ vb. afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlara dair hükümler getirilmiş ve İçişleri Bakanlığı ile İmar ve İskan Bakanlığına bir bir kısım yükümlülükler yüklenmiştir.

(1) Danıştay 10. Dairesinin 20.10.1999 tarih ve E:1997/721, K: 1999/5266 sayılı kararı

Yine 3194 sayılı İmar Kanunu ile de yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak, yapıların ruhsat ve projesine uygun yapımını sağlamak ve ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılan yapıların yıkımını sağlamak konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, belediyeler ve mülki amirliklere bir kısım görev ve sorumluluklar yüklenmiştir. Bunlar idarelerin deprem öncesi alması gereken tedbirlere ait sorumluluklar olup, deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi, binanın hiç yapılaşmaya açılmayacak bir yerde yapıldığını ya da mevzuata aykırı yapıldığını ispatladığı takdirde idarenin zararı tazmin etmesi gerekecektir. Bu gibi durumlarda yani ilgili idarelerin plan yapımı, denetim ve gözetim görevini gereği gibi yapmaması halinde deprem felaketi mücbir sebep olarak kabul edilmeyecek ve ilgili idarelerin oluşan zararları tazmin yükümlülüğü doğacaktır.

Nitekim, Danıştay 6. Dairesinin 29.06.2007 tarih ve E: 2005/1353, K:2007/6248 sayılı kararında; "deprem kuşağında yer alan bölgede, deprem gerçeğinin bir veri alınması suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin olumsuz eyleminin bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmadığı, bu durumda, Mahkemece uğranıldığı ileri sürülen zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi gerekirken depremin mücbir sebep kabul edilerek zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararda isabet görülmediği gerekçesiyle davanın reddine dair yerel mahkeme kararı bozulmuştur. ile yerel mahkemenin ret kararı bozulmuştur.

Bir de, ilgili idarelerin deprem sonrasıyla ilgili sorumlulukları bulunmaktadır. Bunlar, deprem sonrası kurtarma, yaralıları tedavi, barındırma, hayatını kaybedenleri defnetme, yangınları söndürme, yıkıntıları temizleme ve depremzedelerin yiyecek ihtiyacının karşılanması gibi konulardaki sorumluluğudur. Bu konularda da ilgili idareler, hizmetin işlemesinde kusurunun bulunması halinde meydana gelen zararı tazminle yükümlüdürler.

III- Deprem Nedeniyle Uğranılan Zararların Tazmini İçin Başvuru ve Dava Yolu

Anayasanın 125. maddesinin fıkrasında; idarelerin kendi işlem ve eylemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü oldukları hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı Kanunun 13/1. maddesinde ise, "idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. " hükmü yer almaktadır.

İlgili idarelerin (Bakanlık, belediye, valilik vb.) depremden kaynaklanan zararlardan dolayı sorumlu tutulabileceği tüm faaliyetler idari eylem niteliğindedir. Örneğin, ilgili belediyenin yaptığı imar planlarıyla 1. derece deprem bölgesindeki bir yerde fay hattının geçtiği bölgeyi yapılaşmaya açması idari bir eylem olup, kamu hizmetinin kötü işlemesi kapsamında bir hizmet kusurudur.

Deprem nedeniyle oluşan zararların tazmini için, öncelikle 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca ilgili idareye başvuru yapılması zorunludur. Söz konusu başvurunun, zararın idareliğinin yani oluşan zararın idarenin eyleminden kaynaklandığının öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde belediye, valilik, İçişleri Bakanlığı ve ilgili olabilecek bakanlıklara yapılması gerekir.

Diğer yandan, deprem sonrası verilmesi gereken kamusal hizmetlerin gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynaklanan zararların tazmini için yapılacak başvuruya ait süre de, söz konusu hizmetin verilmediği eylem tarihinden itibaren başlayacaktır.

2577 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca yapılan başvurunun açıkça reddedilmesi veya otuz gün içerisinde cevap verilmemek suretiyle zımnen reddi halinde başvurunun reddine dair işlemin tebliğ tarihini veya zımnen reddin oluşması halinde 30. günün bittiği günü takip eden günden itibaren 60 gün içerisinde dava açılması gerekmektedir.

Dava dilekçesinde, tazmini istenilen zararın miktar olarak gösterilmesi zorunlu ise de, zararın miktarının dava açma aşamasında kesin olarak bilinmesi mümkün olmadığından, ilk aşamada düşük bir tutar talep edilip, tazminat tutarının hesaplanmasına dair bilirkişi raporunun tebliğinden sonra İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrası uyarınca ıslah etme yani arttırma imkanı bulunmaktadır.

Açılacak davanın, 2577 sayılı Kanunun 36/b maddesi uyarınca depremin olduğu yerin bağlı bulunduğu yer İdare Mahkemesinde açılması gerekmektedir.

Yukarıda deprem nedeniyle oluşan zararlarda idarenin sorumluluğu konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.


Yorum Yaz