1-Genel Olarak
İnsanın sosyal bir varlık olması sebebiyle diğer insanlarla her zaman etkileşim halindedir. Öyle ki günümüzde diğer insanlarla etkileşim halinde olmadığımız anlar hemen hemen hiç olmamaktadır. Teknolojinin de gelişmesi de özel hayata müdahalenin her an her yerde olabilmesini mümkün hale getirmiştir. Bu sebeple özel yaşamın korunması toplum ve bireyler açısından zorunlu hale gelmiştir. Öyle ki kanun koyucu kanun sistematiğinde en üstte yer alan Anayasa’nın 20. maddesinde “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” hükmüyle özel hayatın gizliliğinin önemine vurgu yapmıştır.
5237 sayılı TCK sistematiğinde 2. kitap 2. kısım 9. bölümde “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” düzenlenmiştir. Bu bölümde sırasıyla;
m.132: Haberleşmenin gizliliğini ihlal
m.133: Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması
m.134: Özel hayatın gizliliğini ihlal
m.135: Kişisel verilerin kaydedilmesi
m.136: Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
m.138: Verileri yok etmeme
suçları düzenlenmiştir.
Bu anlatımda TCK m.134 kapsamında “Özel hayatın gizliliğini ihlal” suçu üzerinde durulacak ve ayrıca korunan hukuki değer kapsamında birbirleriyle bağlantılı olan diğer suçlara da kısaca değinilecektir.
2- Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu (TCK m.134)
a) Madde hükmü
TCK m.134 uyarınca;
“(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur”.
Maddeyi oluşturan fıkralardaki düzenlemelerin aynı başlık altında yer almalarına rağmen esasında iki ayrı suça vücut verdikleri kabul edilmektedir. Öyle ki kanun koyucu 1. fıkrada özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesini suç kabul etmiş ve maddenin devamında bu ihlalin “görüntü ve seslerin kayda alınması suretiyle” gerçekleştirilmesini nitelikli hal olarak kabul etmiştir. 2. fıkrada ise kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü ve seslerin ifşası suç kabul edilerek ayrı bir suç düzenlenmiştir.
b) Korunan Hukuksal Yarar
Tck m.134 özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesini suç sayarak biraz önce de bahsettiğimiz üzere Anayasa m.20 kapsamında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” hükmünün ve AİHS m.8 kapsamında kişilerin Özel ve aile hayatına saygı hakkının yansımasıdır.
c) Tipikliğin Objektif (Maddi) Unsurları
ı) Maddi Konu
Suçun maddi konusu olarak Anayasa m.20/1’de de yer verilen “özel yaşam” kabul edilebilir. Özel yaşamın sınırlarının belirlenmesi suçun konusunun belirlenmesi açısından önem arz etmektedir.
Bu aşamada “kişinin iradesi özel hayatın sınırlarını belirleyebilir mi?” şeklinde bir soru sorulabilir. Kişi kendi iradesi ile bütün hayat olaylarını özel hayat kapsamına dahil etmesi hem hukuken hem de mantıksal olarak mümkün değildir. Sosyal bir varlık olan insan ister istemez diğer insanlarla etkileşim halinde olacaktır. Örnek vermek gerekirse kişi Türkiye’de doğduğu andan itibaren ve nüfus kaydı yapıldığı anda Türk vatandaşlığının belirli mükellefiyetlerine sahip olacaktır. Vergi vermesi, ikametgahını belirlemesi, ilköğretimi tamamlaması vb. yükümlülükleri olacaktır. Bu bakımdan kişinin iradesi, bütün hayat olaylarını özel hayat kapsamına almaya yeterli değildir. Ayrıca bu olayın gizliliğinin korunmasında, kişinin objektif bir yararının bulunması gerekir. Bu yararın bulunup bulunmadığı ve varsa sınırları, içinde bulunan fiziki ve özellikle sosyal çevrenin özellikleri başta olmak üzere, somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir. Bu bağlamda insanın doğuştan getirdiği özellikler de bir kriter olarak kullanılabilecektir. Kişilerdeki gizlilik beklentisinin hukuk düzeni tarafından karşılık bulması, içinde bulunulan çevrede sosyal hayatın sürdürülebilmesi için üçüncü kişilere sıra dışı bir mükellefiyet yüklememesine diğer bir deyişle makul olmasına bağlıdır. ABD hukukunda ve AİHM uygulamasında sıkça başvurulan gizliliğe ilişkin “makul beklenti”nin bulunması kriteri ile kastedilen de mağdurun gizlilik isteyen talebinin objektif bir değerlendirmesinin yapılmasıdır. Kişinin sosyal hayatın sürdürülebilmesi için sorun teşkil etmeyen her türlü gizlilik talebi, hukuk düzeni tarafından tanınmalı ve korunmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında kişinin doğumundan itibaren diğer insanlarla etkileşim halinde olduğu yaşamı ile diğer insanlarla etkileşim halinde olmadığı yaşamını ayrı değerlendirmek gerekecektir. Kişinin diğer insanlarla etkileşim halinde olmadığı, kendi hayatını yaşadığı, diğer insanların göremeyeceği veya görülmesini istemeyeceği alanlarla yapılan eylemler bakımından bu suçun oluşacağında şüphe yoktur. Öyle ki bir kişinin karşı binadaki bir kişiyi kamera ya da bir dürbünle izlemesi bu suçu oluşturacaktır.
Kişinin diğer insanlarla etkileşim halinde olduğu durumlara ayrıca bakılması gerekmektedir. Her ne kadar kamusal alanlarda yapılan eylemlerin bu suç kapsamına girmeyeceği düşünülse de “özel yaşam” kapsamlı olup kamusal alanlarda da kişilerin özel yaşamın gizliliğine saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bu konu hakkında Yargıtay 12. C.D. 07.04.2014 Tarih 2013/10841 E. 2014/8373 K. sayılı kararında;
“Sanığın, kamerasının çekim yönünü, caddeden geçen veya durmakta olan farklı yaş gruplarındaki bayanların yüz, kalça, ayak, bacak gibi erojen bölgelerine odaklayarak, onların görüntülerini, gizlice kaydettiği kabul edildiği halde, özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret olmayıp, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında, kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin, bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı nazara alınmadan,“Sanık tarafından başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması veya kayıt altına alınması söz konusu değildir. Zira görüntüleri kayıt altına alınan bayanlar, yoldan geçen herhangi bir şahıs tarafından da kayıt altına alındıkları şekliyle görülebilir, izlenebilirler. Sanığın eyleminin suç olarak kabulü halinde, yoldan geçen ve önünde ilerleyen bayanın kayıtta yer alan ve yer yer zoom yapılmış bir bölgesine, örneğin poposuna bakan kişinin de suçlu olduğunun kabulü gerekmektedir.” şeklindeki özel hayatı salt mekana indirgeyen ve yasal olmayan gerekçelerle sanığın beraatine karar verilmesi…” hukuka aykırı bulunmuştur. Bu bakımdan kamusal alanlarda da yapılan eylemler niteliği itibariyle suçun konusunu oluşturabilecektir.
ıı) Fail ve Mağdur
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun faili herhangi bir kişi olabilir. Bu suç özgü suçlardan birisi değildir. Ancak suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi TCK m. 137 kapsamında suçun nitelikli halini oluşturacaktır. Aynı şekilde suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirine hükmedilir.
Bu suçun mağduru da herhangi bir kişi olabilir. Hem Anayasamız hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi özel yaşam bakımından herkesin eşit olduğunu ve herkesin özel yaşamının gizliliğine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunu vurgulamıştır.
Burada dikkat edilecek husus mağdurun ancak yaşayan bir kişi olabileceğidir. Ölmüş bir kişi bu suçun mağduru olamaz.
ııı) Fiil, Netice ve Nedensellik Bağı
Suçun düzenlendiği 134. maddenin 1. ve 2. fıkrasında farklı suçlar düzenlenmiştir. İlk fıkranın ilk cümlesinde özel hayatın gizliliğinin basit ihlali düzenlenirken ikinci cümlesinde suçun nitelikli hali düzenlenmiştir.
İlk fıkra açısından fiili oluşturan hareket “özel hayatın gizliliğini ihlal” olarak belirtilmiştir. Buna göre, özel hayatın gizliliğini ihlal eden her türlü davranış, bu suçu oluşturabilecektir. İhlal açısından kanun koyucu sonuca dikkat çekmiştir. Yapılan bir eylemden ziyade normalde bilinmemesi gereken şeylerin öğrenilmiş olması suç kabul edilmiştir. Örnek vermek gerekirse bir kişinin izni alınmaksızın çantasının karıştırılarak bulunan kitap, defter, günlüklerin okunması veya bir kişi hakkında fikir sahibi olabilmek için çöpünün karıştırılması gibi. Suça konu bilgiler bakımından kanun koyucu mağdurun zarara uğramasını aramamıştır.
Birinci fıkranın 2. cümlesinde ihlal edilen gizliliğin “görüntü ve seslerin kayda alınması” şeklinde gerçekleştirilmesi ayrıca cezalandırılmıştır. Görüntü ve seslerin kayda alınarak yapılan ihlalin bir nevi sürekli hale getirildiği için kanun koyucu bu eylemi daha ağır bir şekilde cezalandırılması yoluna gitmiştir. Düzenleme bakımından sadece kayıt yeterlidir. Burada, yapılan kayıt işleminde mağdurun tanınabilir olmaması halinde suçun oluşup oluşmadığı sorununa da cevap verilmiştir. Örnek olarak bir kadının çekilen etek altı fotoğrafında mağdurun kim olduğu belirli olmasa bile yapılan eylemin özel hayatın gizliliğini ihlal niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Kanun sistematiğinde soyut tehlike yeterli görülerek yapılan eylemin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bu kısımda çekilen fotoğrafın anlaşılamamasına da değinmek gerekir. Örnek olarak çok uzaktan çekilen ve ne olduğu anlaşılamayan fotoğraflar suç olarak nitelendirilemeyecektır.
134. maddenin 2 fıkrasında ilk fıkrada bahsedilen görüntü veya seslerin ifşasının cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Fıkranın devamında bu eylemin basın ve yayın yoluyla yapılmasının da aynı cezaya hükmedileceği düzenlenmiştir. İfşa; gizli bir şeyi açığa çıkarma, başkalarının bilgisine sunma ve yayma anlamlarına gelir. Söz konusu fıkrada düzenlenen suç ilk fıkrada düzenlenen suça nazaran daha ağır olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda eğerki yapılan eylem özel hayatın gizliliğini ihlal edecek nitelikte fakat bu ihlal sonucunda öğrenmiş olduğu bilgileri başkalarının öğrenmesine sebebiyet vermediyse birinci fıkraya göre cezalandırılacaktır. Ancak fail öğrenmiş olduğu bilgileri başkalarının da öğrenmesine sebebiyet verirse ikinci fıkradan cezalandırılacaktır.
Bahsetmiş olduğumuz açıklamalar ışığında TCK m. 134 kapsamında düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının soyut tehlike suçları olduğu belirtilebilir.
ç) Tipikliğin Subjektif (Manevi) Unsurları
Suç; Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini ön görmesine rağmen fiili işlemesi olarak tanımlanan genel kastla işlenir. Olası kast da suçun oluşması için yeterlidir. Suçun taksirli hali kanunda düzenlenmemiştir. Bu sebeple söz konusu suç taksirle işlenemez.
d) Hukuka Aykırılık Unsuru
Suçun hukuka aykırılık unsuru, “hukuka uygunluk sebeplerinin olmaması” olarak değerlendirilir. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından hukuka uygunluk sebeplerini değerlendirecek olursak:
ı) Görevin İfası
TCK m. 24/1 hükmü “Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez” şeklindedir. TCK m. 134 kapsamında söz konusu hukuka uygunluk nedeni en çok yargılama faaliyetleri çerçevesinde karşımıza çıkabilecektir.Ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında ifade verilmesi, konutta arama yapılması, beden muayenesi, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, teknik araçlarla izleme, iletişimin denetlenmesi , fizik kimliğin tespiti, mağdurun beyanının kayda alınması vb. işlemlerin yapılması sırasında özel hayatın gizliliğini ihlal eden fiillerin işlenmesi kaçınılmazıdır. Ancak bu işlemler hukukumuzda hakim ve savcı kararı olduğu takdirde hukuka uygun kabul edilmektedir. Aynı şekilde kanunun emri gereği cezaevi görevlileri tarafından hükümlülerin mektuplarının okunması da hukuka uygunluk sebebidir.
ıı) Hakkın Kullanılması
Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. (TCK m.26/2) Söz konusu hukuka uygunluk nedenine özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından en çok gazetecilik faaliyetleri kapsamında karşılaşabiliriz.
Gazetecinin bilinmesinde kamu yararı bulunan güncel olayları, araştırma yapılarak sadece gerçekleri kamuya aktarma hakkı vardır. Bu şekilde yapılan haberlerin hakkın kullanılması kapsamında hukuka uygun olduğu değerlendirilecektir. Aynı şekilde güvenlik kamerası kullanımını da bir hakkın kullanımı olarak nitelendirmek mümkündür.
ııı) İlgilinin Rızası
TCK m.26/2 kapsamında kişinin özel hayatına ilişkin bilgilerin öğrenilmesine veya paylaşılmasına rızası varsa bu bilgileri öğrenen veya paylaşan kişiler bu suçu işlemiş sayılmayacaktır. Rızanın suçun oluşumunu engellemesi için en geç özel hayatın gizliliğini ihlal eden fiilin yapıldığı esnada mevcut olması gerekir. Ancak söz konusu suçlar şikayete bağlı olduğundan dolayı fiilin işlenmesinden sonra da rızanın varlığı tabiki gündeme gelebilecektir.
ıv) Meşru Savunma
Meşru savunmanın hukuka uygunluk sebebi kabul edilebilmesi için kişinin hakkına yönelik bir saldırının bulunması, saldırının güncel olması, saldırının haksız olması, savunmada zorunluluk bulunması ve saldırı ile savunma arasında orantı bulunması koşullarının bulunması gerektiği ifade edilmektedir. Doktrinde bazı durumlarda özel hayata karşı suçlarda meşru müdafa gündeme gelebileceği savunulmuştur.
TCK m.134 kapsamındaki özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ilişkin meşru savunma pek mümkün gözükmemekte ise de 132. madde ve 133. madde kapsamında bu hukuka uygunluk nedeni değerlendirilebilir. Yargıtay 12. C.D. T: 12.06.2012 E.2012/13117 K.2012/14791 sayılı kararında “kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği anlaşılmakla” şeklinde karar verdiği için bazı yazarlar tarafından 132. ve 133. madde kapsamındaki suçlarda bu hususun gündeme gelebileceği vurgulanmıştır. Ancak meşru müdafaanın niteliği gereği saldırıyı def etme amacı taşıması gerektiği halde anılan kararda bir delil etme söz konusu olduğu için bunun meşru müdafaa kapsamında olmadığı da savunulmaktadır.
e) Nitelikli Haller
TCK m.137’de özel Hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar bakımından genel bir nitelikli hal düzenlenmiştir. Buna göre bu suçların a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle, b) Belli bi meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.
f) Suçun Özel Görünüş Biçimleri
ı) Teşebbüs
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu salt hareket suçu olduğu için teşebbüs söz konusu olamaz. Ancak ikinci fıkrada düzenlenen kayda alınan görüntünün çıkar karşılığında satılmak istenmesi ancak satışın tamamlanmaması durumunda TCK m.134/2’ye teşebbüsten ceza verilmesi gerekecektir.
ıı) İçtima
Özel hayatın gizliliğinin ihlali yanında elde edilen ses ve görüntülerin de kayda alınması durumunda, kayda alınması eylemi nitelikli hal olarak sayıldığından dolayı faile sadece 134/1 c.2’den ceza verilecektir. Ancak m.134/1’de düzenlenen suç ile m.134/2’de düzenlenen suçlar birbirinden farklı olduğu için iki eylemi yapan kişi aynı ise iki suçtan dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. İki eylemi yapan kişiler farklıysa kaydı yapan kişi m.134/1’den, ifşa eden m.134/2’den cezalandırılması gerekir.
Özel hayatın gizliliği ihlal suçu bakımından zincirleme suç hükümleri de uygulama alanı bulabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus aynı suçun işlenmesi hususudur. Bu bakımdan aynı maddede düzenlenmesine karşılık birinci ve ikinci fıkrada ayrı suçlar düzenlendiği için zincirleme suç hükümlerinin aynı fıkra ihlali halinde uygulanacağı kabul edilebilir.
Söz konusu suçun işlenmesi sırasında hakaret suçu işlenmesi halinde veya özel hayatın gizliliğini ihlal eden kişi, elde ettiği ses ve görüntüleri ifşa etme tehdidiyle yarar sağlamaya çalıştığı takdirde yağma suçu bakımdan içtima gündeme gelecektir.
ııı) İştirak
Suç, iştirak açısından herhangi bir özellik göstermemektedir.
g) Kovuşturma
TCK m. 139 gereği kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır.
3- Diğer Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar İle Farklılıkları
a) Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu (Madde 132)
Haberleşme; en az iki kişi arasında bir araç suretiyle gerçekleştirilen iletişimdir. Bu bakımdan 132/1’de düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal bakımdan iletişim halinde olan kişilerin iradesi ve isteği dışında 3. kişinin haberleşmeyi duyması, dinlemesi olarak nitelendirilebilir. Yapılan gizlilik ihlali içeriklerin kaydı suretiyle gerçekleştirilirse yapılan eylem nitelikli hal oluşturacaktır ve cezada artırım gündeme gelecektir. Bu eylemlerin sonucunda elde edilen bilgilerin ifşa edilmesi durumunda 2. fıkra hükmü uygulanacaktır.
Bu aşamada haberleşmenin gizliliğinin ihlali ile 133. maddede düzenlenen kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması benzerlik teşkil edebilir. Örnek olarak ses kaydı cihazıyla kişiler arasında yapılan haberleşmenin içeriğine ulaşılması halinde 13.. madde hükmü uygulanacağından bahsedilebilir. Ancak 133. maddede konuşmaların haberleşme niteliğinden bahsedilmediği için haberleşme niteliğindeki iletişim için 132. madde hükmü uygulanacaktır.
Haberleşme taraflarından birisinin diğer tarafın rızası dışında hukuka aykırı olarak alenen ifşa etmesi halinde ise maddenin 3. fıkrası uygulama olanağı bulacaktır.
b) Kişiler Arasındaki Konuşmaların Dinlenmesi ve Kayda Alınması
Bu madde hükmünde düzenlenen suçun konusunu birinci fıkra açısından “kişiler arasındaki aleni olmayan konuşma”, ikinci fıkra açısından “aleni olmayan söyleşi” oluşturur. Suçun oluşmasında görüntü kaydı alınması söz konusuysa bu madde hükmü değil 134. madde hükmü uygulanacaktır.
Birinci fıkra kapsamındaki suçun oluşması için bir alet veya ses kaydı alma cihazı olması gerekmektedir. Herhangi bir alet yardımı olmaksızın yapılan dinlemeler bu suçu değil şartları gerçekleştiyse özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacaktır.
c) Kişisel Verilerin Kaydedilmesi ve Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme
TCK m.135 ve 136 bakımından suçun konusunu kişisel veri oluşturmaktadır. Kişisel veri “Bireyin şahsi, mesleki ve ailevi özelliklerini gösteren, o bireyi diğer bireylerden ayırmaya ve niteliklerini ortaya koymaya elverişli her türlü bilgiyi ifade eder” (Ersan Şen, Türk Ceza Kanunu yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, s.601). Bu bakımdan diğer suçlardan farklı olarak suçun konusunu kişisel veri oluşturduğu için mağdurun kimliğinin fark edilmesi önem arz etmektedir.
Yukarıda özel hayatın gizliliğini ihlal konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.