I. MÜCBİR SEBEP
Mücbir sebep kavramının 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“TBK”) bir tanımı olmamakla birlikte, kavram doktrin ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde Türk Hukuku’nda tanımlanmıştır. Hâkim görüşe göre, Türk hukukunda mücbir sebep kaçınılmaz ve öngörülemez olarak borçlunun borcunun ihlâli sonucunu doğuran haricî olaydır.
Mücbir sebep sürekli veya geçici olabilir. Mücbir sebep sürekli nitelikte ise mücbir sebebin ortaya çıktığı andan itibaren borçlunun sözleşme ile taahhüt ettiği edimi ifa etmesi mümkün değildir. Buna karşılık, mücbir sebep geçici ise mücbir sebep teşkil eden olay devam ettiği sürece borcun ifası ertelenir. Mücbir sebep sona erdikten sonra borçlu borcunu yerine getirmekle yükümlüdür.
Bir hususun mücbir sebep olabilmesi için;
a) Hukuki ilişkinin kurulduğu an itibariyle mücbir sebebin taraflarca öngörülemeyecek, veyahut öngörülse dahi etkilerinin bu denli büyük olacağının öngörülemeyecek olması,
b) Mücbir sebebin tarafların kontrol alanının dışında gerçekleşmiş olması,
c) Gereken tüm önlemlerin alınmasına rağmen mücbir sebebin, tarafların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmesini imkansızlaştırmasının önlenemeyecek olması gerekir.
Günümüzde hâkim görüşe göre, doğa olayları, hukukî olaylar, insan kaynaklı, yani beşerî olay ve davranışlar, sosyal olaylar mücbir sebep teşkil edebilir. Mücbir sebep sayılan şiddetli fırtına, tufan, tayfun, kasırga, don, volkanik etkinlikler, deprem, yer çökmesi, heyelan, tsunami, sel, kuraklık doğa olayıdır (ICC Mücbir Sebep Klozu 2003, par. 3). Aynı şekilde, diğer unsurları da sağlamak koşuluyla mücbir sebep olarak kabul edilen ithalat ve ihracat yasakları, ambargo, abluka, sınırların kapatılması, düşman mallarına el konulması, para piyasalarının kontrolü gibi olaylar hukukî olaydır. Keza, mücbir sebep olabilecek savaş, isyan, ihtilal, darbe, zorla alınmış güç, Çernobil faciası gibi nükleer felaketler beşerî olaydır. Siyasî amaçla yapılan grev ise sosyal bir olaydır. Zira, siyasi amaçlı grevin amacı, kural olarak meslekî çıkarlara ilişkin değildir. Bu durumda, siyasi amaçlı grev kanun dışı grevdir.
Mücbir sebep mutlak değil, nispî bir kavramdır. Bir olayın mücbir sebep olup olmadığı mevcut şartlar dikkate alınarak belirlenir. Aynı olay, meydana geliş şekline ve sonuçlarına göre mücbir sebep veya beklenmeyen hâl olarak nitelendirilebilir. Bir olay grubunun önceden mutlaka mücbir sebep, başka bir olay grubunun ise beklenmeyen hâl olarak sınıflandırılması mümkün değildir. Örneğin kiralanmış bir ata yıldırım düşmesi kira sözleşmesinde mücbir sebep olarak değerlendirilirken, bir elektrik şebekesine düşen yıldırım mücbir sebep değildir. Keza, ihtilal ve isyanların çok sık yaşandığı bir yerde bu olaylar mücbir sebep niteliğini haiz değildir.
Mücbir sebebin varlığı için olayın meydana gelmiş olması gerekir. Olayın ortaya çıkma tehlikesinin veya ihtimalinin bulunması mücbir sebep için yeterli değildir. Birden fazla olay da mücbir sebep sayılabilir. Mücbir sebebi doğuran olayın tek bir olay olması gerekmez.
Mücbir sebebin varlığını iddia eden bunu ispatla yükümlüdür. Sorumlu kişi, borcun ifa edilememesine neden olan olayın tespit edilememesi riskine kendisi katlanır. Mücbir sebep, tarafların kusurundan bağımsızdır. Bu sebeple, borçlunun mücbir sebebin meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığını ispatlaması gerekmez.
İfa imkânsızlığı, borçlunun kusuru sonucu meydana gelmişse mücbir sebep söz konusu olmaz. Borçlu, kusuru sonucu ortaya çıkan ifa imkânsızlığından sorumludur. Örneğin bir kişi suç işlediği ve mahkûm olduğu için ticarî işletmesi tasfiyeye uğramışsa borçlu kusurludur, burada mücbir sebep yoktur.
Taraflar, sözleşmede hangi olayların mücbir sebep olarak nitelendirileceğini kararlaştırabilir. Bu durumda, sözleşmede yer alanlar dışındaki olaylar mücbir sebep sayılmaz. Ancak, tarafların mücbir sebep olarak ileri sürdüğü olayın gerçekten bu nitelikte olup olmadığının hâkim tarafından değerlendirilmesi gerekir.
II. İFA İMKÂNSIZLIĞI
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 27/1. maddesinde bahsi geçen imkânsızlık, sözleşmenin başlangıç aşamasında var olan imkânsızlık durumudur. Buna göre başlangıçtaki imkânsızlık, aynı Kanun'un 136. maddesinde düzenlenen sözleşmenin kurulmasından sonraki imkânsızlıktan farklı olup, sonraki imkânsızlık hâli sözleşmenin kurulmasından sonra ancak ifasından önce meydana gelen imkânsızlıktır. Sonraki imkânsızlık hâli ifanın gerçekleşmesini engeller (Kılıçoğlu, A. Mithat: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2012, s. 98). Buradan hareketle her iki imkânsızlık hâlinin tabi olduğu hükümler farklılık arz etmektedir.
Sonraki imkânsızlığın ele alındığı TBK'nın 112'de imkânsızlığın meydana gelmesinde kusuru bulunan borçlunun tazminat yükümünden; TBK 136'da ise, sonradan ortaya çıkan imkânsızlıkta kusuru bulunmayan borçlunun herhangi bir tazminat ödemek zorunda kalmaksızın borcundan kurtulacağı düzenlenmektedir (Gündoğdu, Fatih: Borca Aykırılık Hallerinden Kusurlu İfa İmkânsızlığı ve Hukukî Sonuçları, İstanbul 2014, s. 93).
Mücbir sebep halinde borç tamamen imkansızlaşabileceği gibi, kısmi olarak da imkansızlaşabilir. Bu durumda da borçlu borcun sadece imkansızlaşan kısmından sorumlu olmaktan kurtulacaktır. Ancak taraflar, kısmi ifa imkânsızlık önceden öngörülseydi böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı konusunda açıkça anlaşırlarsa, borcun tamamı sona erecektir.
Borcun kısmen ifa edilmesini kabul edip etmemekte takdir yetkisi alacaklıda olup, eğer alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda ise, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
BK'nun 136. maddesinde;
"Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür." şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca ifa imkânsızlığı, borcun ifasının borçlunun elinde olmayan nedenlerden kaynaklı olarak imkânsız olmasını ifade etmektedir. Diğer bir deyişle; ifanın imkânsız hale gelmesi, borçlunun edimini yerine getirmesine engel olan, giderilmesi imkânı bulunmayan deprem gibi mücbir bir sebebin ortaya çıkması olarak değerlendirilmelidir. Bu imkânsızlık geçici olabileceği gibi sürekli ve kesin de olabilmektedir. Yüksek mahkeme vermiş olduğu kararlarda; tarafların kontrolü dışında gerçekleşen mücbir sebep nedeniyle tarafların kurmuş oldukları hukuki ilişki bağlamında ifa etmekle yükümlü olduğu yükümlülüklerin yerine getirilmesi engelleniyor ise ifa imkânsızlığına ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğine hükmetmektedir.
Buna karşılık borçlanılan edimin bir kısmı imkânsız hale gelmişse kısmi imkânsızlık söz konusu olacaktır. Kısmi imkânsızlık, objektif ve sürekli olarak edimin bir kısmının ifasını ortadan kaldırmışsa, bu durum TBK’nun 27/II. maddesi düzenlemesine göre, sözleşmenin geçerliliğinin etkilemeyecek olup, kısmi butlan söz konusu olacaktır. Bu halde ifa imkânsızlığı edimin bir kısmında olduğu için, taraflar sadece edimin imkânsızlaşan kısmından karşılıklı olarak sorumluluktan kurtulacaktır.
Doktrinde ve uygulamada bir de başlangıçtaki ifa imkansızlığı ve sonraki ifa imkansızlığı diye ikili bir ayrım yapılmaktadır. Taraflar arasında borçlanılmış olan edim, sözleşmenin kuruluş aşamasında imkânsız ise başlangıçtaki imkânsızlıktan, borç ilişkisinin kurulduğu sırada edimin ifası mümkün olmakla birlikte edim sonradan beklenilmeyen bir mücbir sebepten dolayı imkânsız hale gelmişse, sonraki imkânsızlıktan söz edilecektir.
TBK’nun 137. maddesinde;
“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.” denilmiştir.
İfa imkânsızlığının aşağıda belirteceğimiz sonuçlarının tatbik edilebilmesi için bazı unsurların bir arada olması gerekmektedir.
a- İfa Objektif Olarak İmkânsızlaşmalıdır.
Borçlanılan edim borçlu da dahil hiç kimse tarafından ifa edilemiyorsa, objektif imkânsızlık söz konusudur. Borçlanılan edimin yalnız borçlu tarafından ifasının mümkün olmamasına sübjektif imkânsızlık denir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı edimlerde borçlunun edimi ifası imkânsız hale gelirse, sübjektif değil, objektif imkânsızlık söz konusu olacaktır. Tabi belirtmek isteriz ki; objektif imkânsızlık şartı başlangıçtaki imkânsızlık için önemli olup, sonraki imkânsızlık için bu gibi bir ayrım önem taşımamaktadır.
b- İmkânsızlık Durumunun Sürekli ve Kesin Olması Gerekir.
TBK’nun 136. maddesi uyarınca ifa imkansızlığına ilişkin hükümlerin tatbik edilebilmesi veya TBK’nun 112. maddesi uyarınca ilgili kişi aleyhine tazminat sorumluluğuna gidilebilmesi için taraflarca kurulan hukuki ilişki bağlamında borçlanılan edimin ifasına ilişkin imkânsızlığın sürekli ve kesin olması gerekmektedir.
c- İmkânsızlık Neticesinde Edim Tamamen İfa Edilemez Hale Gelmelidir.
İmkânsızlıkla ilgili hükümlerin uygulanabilmesi için, edimin ifa edilmesine engel olan mücbir sebebin, taraflar arasındaki borç ilişkisine konu olan edimin, imkânsızlık nedeniyle hiçbir zaman hiçbir suretle ve hiç kimse tarafından yerine getirilememelidir. Nitekim ifa imkânsızlığından söz edilebilmesi ve imkânsızlığa bağlanan hüküm ve sonuçların uygulanabilmesi için bu şartın, yani edimin bir bütün olarak mutlak surette ifa edilebilecek durumda olmaması gerekmektedir. Örneğin depremde yıkılan taşınmaza ait molozların hurda değeri olmakla birlikte, bunun ifasının edim konusunun ifası niteliğinde olmayacağı açıktır.
d- Borçlu imkânsızlıktan sorumlu olmamalıdır.
Borçlu, edimin imkânsız hale gelmesinden sorumlu olmamalıdır. Edimin imkânsızlaşmasına yol açan sebepler borçluya yükletilemediği takdirde, borçlu sonraki imkânsızlıktan sorumlu olmayacaktır. Aksi taktirde borçlu ifanın imkansızlığına kendi eliyle sebebiyet vermişse mutlak sorumlu olacaktır.
III. İFA İMKANSIZLIĞININ SONUÇLARI
İfa imkansızlığının sonuçlarını maddeler halinde sıralayacak olur isek;