Olağanüstü Hal Rejimlerinde Hak Ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması

Olağanüstü Hal Rejimlerinde Hak Ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması

  1. 6771 sayılı Kanunla Değişik 1982 Anayasasının Kısaca Olağanüstü Hal

Rejimi Usulü

2017 yılında yapılan bir halkoylaması sonucunda kabul edilen ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunun 69. maddesi ile 1982 Anayasası kademeli olarak değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin bir kısmı kanunun yürürlük tarihi olan 27 Nisan 2017 tarihinde, bir kısmı 24 Haziran 2018'de yapılan Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında YSK'nın 30 Nisan 2018 tarihinde ilan ettiği 289 sayılı Karar ile geri kalan kısmı ise Türkiye'nin yeni hükümet sisteminin ilk Cumhurbaşkanı’nın 9 Temmuz 2018 tarihinde TBMM önünde and içmesiyle yürürlüğe girmiştir.

Yapılan değişikliklerden biri de olağanüstü hâl yönetim usulüne ilişkin hükümlerde olmuştur. 6771 sayılı Anayasa değişikliği Kanunu ile birlikte 1982 Anayasası'nın ana kaynaklarından olan sıkıyönetim usulü kaldırılmış ve Anayasanın 120’nci, 121’inci ve 122’nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni düzenleme ile olağanüstü hâl yönetim usulü tek bir madde (Anayasa'nın yeni md. 119) altında ele alınmıştır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarında uzun yıllardan beridir kabul edilen sıkıyönetim usulü, bir olağanüstü hâl rejimi olmaktan çıkarılmıştır.

Olağanüstü haller, sebebe bağlı hukuki rejimlerdir. Bu nedenle; olağanüstü hal ilanı sebeplerinin ülkelerce daha önceden açıkça ortaya konulmuş olması gerekmektedir. Anayasanın 119’uncu maddesinde[1] olağanüstü hal ilan sebepleri tahdidi olarak belirtilmiştir. Bunlar; savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, tabii afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması şeklindedir. Bu sebepler dışında bir sebep ile olağanüstü hâl ilanına başvurulamayacaktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de, savaş veya olağanüstü haller gibi özel durumlarda, belirli temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma veya askıya alma yetkisi vermektedir. (AİHS m.15).

Anayasa ile belirlenmiş olan olağanüstü hal sebepleri genel itibarıyla gerçek tehlike sebepleridir. Yakın tehlike durumları da göz ardı edilmemiştir. Olağanüstü hal sebepleri arasında doğal afetler, mücbir sebepler ve politik krizler de bulunmaktadır. Ancak, ağır ekonomik bunalım halinin bir olağanüstü hâl sebebi olarak kabul edilip edilmemesi konusunda doktrinde tartışmalar vardır.[2] Yeni anayasada olağanüstü halin ilan edilebileceği sebepler açıkça belirtilmiş ve ilan yetkisi Cumhurbaşkanına verilmiştir. Ancak, olağanüstü hâl kararının onaylama, kaldırma, kısaltma veya uzatma yetkisi TBMM'ye aittir. Olağanüstü hâl ilan kararı, Cumhurbaşkanının basit ve düzenleyici nitelikte bir idari işlemidir ve onaylanmadan önce geri alınabilir veya kaldırılabilir.

Anayasa 119'uncu maddesinin ilk fıkrasında belirtilen olağanüstü hâl ilan sebepleriyle ilgili olarak, Cumhurbaşkanının ilan yetkisi, en fazla 6 ay ile sınırlandırılmıştır ve bu karar ülkenin tamamı veya bir bölgesi için verilebilir. Ancak, olağanüstü hal ilanın meşruluğunu korumak için, olağanüstü hâl yönetim usulü, sebebin var olduğu sınırlar içinde uygulanmalıdır. Anayasa'nın bu hükmünde, Cumhurbaşkanının ilan yetkisinde maksimum süre sınırı belirtilmesine rağmen, asgari bir süre sınırı belirtilmemiştir. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı alt sınırı belirleme konusunda serbesttir.[3]

Olağanüstü hâl ilanını kısaltma ve uzatma yetkisi, Anayasa'nın 119'uncu maddesinin 3. fıkrasında belirtilmektedir. Ancak, uzatma kararı TBMM'nin talebi veya onayı olmadan Cumhurbaşkanı tarafından alınamaz. TBMM, Cumhurbaşkanının talebiyle, her seferinde en fazla dört ay süreyle uzatma kararı alabilir. Savaş hallerinde ise dört aylık süre aranmaz. Anayasa koyucu, TBMM'nin uzatma kararı konusundaki yetkisini savaş halleri hariç olmak üzere en fazla 4 ayla sınırlandırılmasını belirlemiştir.

OHAL rejimi, Türkiye'de sadece belirli koşullar altında uygulanabilir. Yukarıda belirtilen sebepler gerçekten varsa ve kamu düzeni tehlikede ise ancak olağanüstü hâl rejimi uygulanabilir. Aksi takdirde, OHAL rejiminin hukuki bir temeli olmaz ve bu durum da Anayasanın 2. ve 5. maddelerine aykırılım oluşturur.

2. Olağanüstü Hallerde Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması

Olağanüstü hallerde, özgürlüklerin normal zamanlara göre daha fazla sınırlandırılabilmesi[4] kaçınılmaz ve doğası gereği işin içinde yatan bir özelliktir.[5] Bu zamanlarda, normal hukukun yeterli olmadığı düşünülerek, düzeni ve sükûnu sağlamak için öngörülen anayasal düzenlemelerin dışında birtakım önlemler, kısıtlamalar ve hukuki düzenlemeler yürürlüğe girmektedir.[6]

Bu dönemlerde, normal dönemlere göre daha ağır kolluk eylem ve işlemleri yapılabilse de, bu durum kolluğun yetkilerinin sınırsız olduğu ve kendi keyfi kararlarını alabilecekleri anlamına da gelmemektedir.[7] Olağanüstü hallerde kolluk yetkilerinin sonsuza kadar genişletilemeyeceği açıktır. Aksi durum olarak; eğer kolluk yetkileri sınırsız olarak kabul edilirse, diktatörlük rejimlerine kapı aralanmış olacaktır.  Alman siyaset teorisyeni C. Schimitt'in "sınırsız olağanüstü hâl yetkileri" ve "devamlı ıstırar hali" görüşlerinin, Nazi rejiminin ve diktatörlüğün oluşumunda fikri dayanak teşkil ettiğini, hatta ilham kaynağı olduğunu belirtmek gerekir.[8] Bu nedenle, kolluk yetkilerinin birtakım sınırlara sahip olması zorunludur. Kolluk kuvvetleri, özgürlükleri kısıtlayıcı tedbirler alırken bile, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermek zorundadır.[9]

 Olağanüstü dönemlerde, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda idareye keyfi bir yetki verilmesi doğru değildir. Olağanüstü dönemlerde bile, kolluk kuvvetleri kamu düzenini sağlamak için aldıkları tedbirlerde, temel hak ve hürriyetlerin birtakım sınırlarına saygı göstermek zorundadırlar. Bu nedenle, "Zaruretin kanunu yoktur" ilkesi gereği, temel hak ve hürriyetlerin sınırsız bir şekilde sınırlandırılması mümkün değildir.[10] (ÇIKSIN) Anayasanın 15. maddesinde, olağanüstü dönemlerde kolluk eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun koşullarını belirtilmekte olup;[11] Anayasanın 121. maddesi de, bu sınırlamaların ve durdurmanın, Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. maddesindeki ilkeler doğrultusunda yapılacağını düzenlemektedir.

Sonuç olarak; bu dönemlerde, özel durumlar nedeniyle temel hak ve özgürlüklerin normal zamanlardan daha fazla sınırlandırılması gerektiği bir gerçektir, ancak belirtmek gerekir ki bu sınırlandırmaların meşruiyeti, aşağıda değineceğimiz birtakım temel şartların[12] varlığına bağlıdır.

2.1. Olağanüstü Halin Bulunması

2.1.1. 1982 Anayasası Bakımdan

Anayasanın 15. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması koşulları belirtilmiş olup; temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması ancak belirli şartların varlığı halinde mümkündür. Bu şartlar şunlardır:

  • Olağanüstü bir durumun varlığı: Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü haller gibi özel durumlar halinde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması için söz konusu olabilir.
  • Durumun gerektirdiği ölçüde sınırlandırma: Sınırlandırmaların, durumun gerektirdiği ölçüde yapılması ve en az seviyede tutulması gerekmektedir.
  • Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlal edilmemesi: Sınırlandırmaların, uluslararası hukukta Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere uygun olması gerekmektedir.

Anayasa'nın 15. maddesinin ayrıca anayasanın temel hak ve özgürlükleri koruma konusunda uluslararası standartları dikkate aldığını ve bu konuda önemli bir referans kaynağı olarak da uygulamada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni benimsediği anlıyoruz. Bu da Anayasanın özellikle olağanüstü dönemlerde bile temel hak ve özgürlükleri koruma hedefinden taviz vermediğini ve uluslararası hukukun standartlarına uygun bir şekilde sınırlama getirdiğini göstermektedir.[13]

Bu şartların yanı sıra, Anayasa'nın 119. ve 120. maddelerinde belirtildiği gibi, olağanüstü hâl ilan etmek için öncelikle Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nun karar alması ve anayasal sürecin tamamlanması da gerekmektedir.[14]

2.1.2. AİHS Bakımından

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. Maddesinde olağanüstü hallerde yükümlülüklerin askıya alınmasına ilişkin hususta sözleşmeci devletlere yol göstermektedir.[15]Madde düzenlemesinde; olağanüstü hâl durumlarında temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasıyla ilgili olarak taraflara esneklik sağlamaktadır. Ancak bu sınırlamalar, uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülüklerle çelişmemeli ve durumun gerektirdiği ölçüde yapılmalıdır. Bu madde, temel hak ve özgürlüklerin korunmasını, olağanüstü hâl durumlarında bile insan haklarına saygı gösterilmesini amaçlamaktadır.[16]

AİHS’nin 15. maddesinde; taraf devletlerin, savaş veya milletin varlığını tehlikeye sokan diğer genel tehlike hallerinde sözleşmede düzenlenen yükümlülüklerine aykırı tedbirler alabileceği düzenlenmektedir. Yani bu madde ile taraf devletlere, olağanüstü hallerde Sözleşmede öngörülen temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma ya da belirli bir süre için askıya alma yetkisi verilmektedir.[17]

2.1.2.1. Hak ve Hürriyetlerin Askıya Alınması

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesi, devletlere bazı hak ve özgürlükleri kısıtlama yetkisi verir. Ancak bu kısıtlama yalnızca savaş veya olağanüstü hallerle sınırlıdır. Bu durumlar, ülke nüfusunun tümünü etkileyen ve doğrudan tüm devlet unsurları için güncel bir tehlike oluşturan acil ve olağandışı durumları ifade eder. Bu şartlar altında, devletler kişi menfaati ile kamu yararının karşı karşıya geldiği durumlar ile karşılaşabilir.[18] Ancak bu durumda, devlete, kamu görevlerini yerine getirebilmesi için gerekli olan makul yetki, güç ve hareket olanağı sağlanmalıdır.[19]

Görüldüğü üzere, hakların, özgürlüklerin veya güvencelerin askıya alınması, öncelikle olağanüstü bir durumun varlığına bağlıdır. Devletin yükümlülüklerinden muafiyeti, ancak olağanüstü koşullar nedeniyle meşru hale gelebilir. Bu önemli koşul, "savaş ve ulusun varlığını tehdit eden başka genel bir tehlike anında" ifadesiyle belirtilmiştir. Ulusun yaşamını tehdit eden bir genel tehlikenin varlığı ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için ne yapılması gerektiği, ulusun yaşamından sorumlu olan devlet tarafından belirlenmelidir.[20] Mahkeme'nin İrlanda/İngiltere davasında da vurgulandığı gibi, savaş, ayaklanma, ihtilal veya devleti yıkma girişimleri, yaygın terör eylemleri gibi ulusun yaşamını tehdit eden bir genel tehlike mevcut olmalıdır. Diğer yandan, ortaya çıkan olağanüstü durumun, olağan yöntemlerle önlenememesi halinde ancak askıya alma işlemi meşru hale gelebilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 26 Kasım 1997 tarihli "Sakık ve diğerleri" kararıyla Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. maddesi uyarınca hakların, özgürlüklerin, güvencelerin askıya alınmasında haklı bir gerekçe sağlanıp sağlanmadığı konusunu ele almıştır. Mahkeme, “Aksoy” kararına da atıfta bulunarak, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesindeki terör sorununun ciddiyetini ve Devletin bu soruna karşı mücadelesinde karşılaştığı zorlukları vurgulamış ve Türkiye'nin Güneydoğu bölgesindeki PKK eylemlerinin, bu bölgede "ulusun yaşamını tehdit eden bir tehlike" oluşturduğunu kabul etmiştir.[21]

AİHS 15. madde diğer sınırlama hallerinden farklıdır, normal tedbirler yetersiz kaldığında devreye girer ve demokratik devletin korunması amaçlanır. Madde devlete geniş yetkiler verir ancak "durumun gerektirdiği ölçüde" kullanılması gerekir. Türkiye, insan haklarının asgari standartlarını korumak için AİHS 15. maddeden yararlanarak terörle mücadelede önemli bir adım atmıştır.[22]

Öte taraftan Sözleşme’nin 18. maddesi, Sözleşme'de tanınan temel hak ve özgürlükler konusundaki sınırlama yetkisini kullanırken, taraf devletlere iyi niyet ilkesi yükümlülüğü getirir. Bu maddeye göre de, özel maddelerde ve AİHS 15. Madde kapsamında izin verilen sınırlamaların, sadece belirtilen amaçlar doğrultusunda uygulanabileceği ve bu amaçların dışında kullanılamayacağı düzenleme altına alınmıştır.[23]

2.1.2.2. Bildirimde Bulunma

AİHS, taraf devletlere, genel bir tehlike halinde özel tedbirler alabilme yetkisi verirken, bu tedbirlerin, sözleşme hükümlerine aykırı olmaması ve yapılacak sınırlamaların da doğrudan amaca yönelik olması koşulunu getirmektedir. Ayrıca, Sözleşme tarafından getirilen denetim yükümlülükleriyle, ilgili devletlerin aldığı tedbirlerin nedenleri ve uygulama süreci Avrupa Konseyi tarafından da denetlenebilmektedir. Bu sayede, Sözleşme hükümlerine uygunluğun denetimi de sağlanmaktadır.[24]

AİHS’de taraf devletlere bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Bildirim süresi için belirli bir zaman dilimi belirtilmemiş olsa da, taraf devletlerin bu yükümlülüğü "makul bir sürede" yerine getirmesi gerektiği vurgulanmaktadır. AİHS, taraf devletlere, aldıkları tedbirleri ve bunların sebeplerini ilgililere açıkça bildirme yükümlülüğü getirmekle, insan haklarının korunması için ortak bir güvence sistemi oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, taraf devletlerin bu yükümlülüğü ciddiye almaları ve mümkün olan en kısa sürede yerine getirmeleri önemlidir.[25]

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyi üyesi devletlerin insan haklarına saygı göstermelerini ve korumalarını amaçlayan bir uluslararası anlaşmadır. Hal böyle iken; Sözleşmenin 15. maddesinin 3. fıkrası, devletlerin belirli hükümleri askıya alarak aykırı önlemler alabilmesine olanak tanırken, bir yandan da bu tür önlemlerin alınması ve uygulanmasında bu durumu gerekli kılan sebepler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreterine bilgi vermek zorunda olduklarını da belirtmiştir.[26] Bu madde uyarınca, devletler tarafından alınan aykırı önlemler ve bu önlemlerin alınmasını gerektiren sebepler konusunda bilgi verilen Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği söz konusu önlemlerin denetimi gerçekleştirecek bir organ değildir. Bu konuda tek görevi, bildirimi kayıtlara geçirmektir. Ayrıca, söz konusu önlemlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tümüyle yeniden uygulanmaya başladığı tarihin de kendisine bildirilmesi gerekmektedir.[27]

Genel Sekreter ayrıca ilgili devletleri de konu hakkında bilgilendirmektedir. Bu şekilde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin amacı olan insan haklarının korunması ve teşvik edilmesi konusunda da etkin bir izleme yapılmaktadır.

Bildirim, sadece olağanüstü yönetim biçimine geçildiğinin duyurulmasından ibaret değildir. Ayrıca, bildirimi içeren metinde, olağanüstü hal ilan edilmesine neden olan olaylar, olağanüstü hal ilanını gerektiren yasal dayanaklar, olağanüstü halin süresi ve alanı, kısıtlamaya tabi olan haklar ve özgürlükler ile bunun kapsamı ve çerçevesi de yer almalıdır.[28] Bu şekilde, ilan edilen olağanüstü yönetim biçiminin uluslararası alanda da hem yargısal hem de siyasal denetimi sağlanmaktadır.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. maddesinin 3. fıkrasından yararlanarak birçok kez bildirimde bulunmuştur. Bunlardan ilki, 27 Mayıs 1960 tarihinde İstanbul ve Ankara'daki olaylara ilişkin olarak Sözleşme hükümlerinin bütün ülkede askıya alındığı konusunda yapılmıştır. Türkiye daha sonra da doğu illerindeki terör olayları nedeniyle ilan edilen olağanüstü hal rejimi dolayısıyla da birçok kez bildirimde bulunmuştur. Bu bildirimlerde, olağanüstü hal ilanının nedenleri, süresi, alanı ve kısıtlamaya tabi olan haklar ve özgürlüklerin kapsamı ve çerçevesi gibi bilgiler yer almıştır. Böylece Türkiye, uluslararası alanda da olağanüstü hâl uygulamalarında bir denetime tabi tutmuştur.[29]

2.2.Kanunla Yapılma Şartının Aranmaması

  • Formun Üstü

Formun Altı

Kanunla sınırlama ilkesi, demokratik hukuk devletlerinin temel ilkelerinden biridir ve temel hak ve hürriyetlerin yalnızca kanunla sınırlandırılabileceğini Anayasada öngörülmektedir. Ancak olağanüstü hallerde, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması için kanuni düzenleme şartı aranmamaktadır. Ancak bu sınırlandırmada ebetteki sınırsız değildir. Sınırlama ancak sebep gösterilerek ve belirli hükümler askıya alınarak yapılabilir. Yine bildirimde bulunulması ve sınırlandırmaların süresi, kapsamı ve çerçevesi de açık bir şekilde belirtilmelidir.

Zira 1982 Anayasasının 13. maddesinde aynen şöyle denmektedir: "Temel hak ve hürriyetler...kanunla sınırlanabilir...”. Buna rağmen Anayasa’nın 15. maddesinde kanunla sınırlandırma şartı aranmamıştır.

Anayasa'nın 15. maddesi, olağanüstü hal döneminde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının kanuni düzenleme olmaksızın da yapılabilmesine imkan tanısa da, bu sınırlandırmaların da belirli sınırları vardır. Olağanüstü hal süresince sınırlandırmalar, anayasal düzeni korumak, suç işlenmesini önlemek, afetlerle mücadele etmek gibi amaçlarla yapılabilecektir. Ancak sınırlandırmaların ölçülü olması ve çekirdek dediğimiz insan haklarına da saygı gösterilmesi gerekmektedir. Yine, sınırlandırmaların süresi, kapsamı ve ölçüsü belirli bir yasal çerçeve içerisinde yapılmalıdır.[30]

Olağanüstü hâl döneminde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, kanun hükmünde kararnameler çıkararak bu sınırlandırmaları yapabilecektir. Ancak bu kararnameler de Anayasa ve uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ilkeleri gözetmek zorundadır. Olağanüstü hâl süresince çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin, Anayasal normlara uygun olarak çıkarılması ve sınırlı bir şekilde kullanılması gerekmektedir.[31]Formun Üstü

2.3. Sınırlandırmada Temel Hak ve Hürriyetlerinin Özüne Dokunulmaması

Hakkın özü, bir hak veya hürriyetin özüne ilişkin en temel, en önemli ve vazgeçilmez niteliklerini ifade eder. Bu nitelikler, hakkın kendisinin varlığı ve anlamı açısından hayati öneme sahiptir. Örneğin, ifade özgürlüğünün özü, her türlü düşüncenin ifade edilebilmesi ve alınmasıdır. Bu nedenle, hakkın özüne dokunulması, hakkın tamamen ortadan kalkması veya anlamsız hale gelmesi anlamına gelebilir.

Anayasa Mahkemesi, hakkın özü kavramını kullanırken, hakkın aslına uygun kullanılmasını ve temel niteliklerinin korunmasını vurgulamaktadır. Ancak, hakkın özüne dokunulmaması yasağı, her zaman mutlak bir yasağın olduğu anlamına gelmez. Örneğin, güvenlik gerekçesiyle getirilen bir sınırlandırma, hakkın özüne dokunabilir ancak bu durumda sınırlandırmanın hakkın özünü ortadan kaldırmaması ve sınırlandırmanın gerekçesiyle orantılı olması gerekmektedir.[32]

Olağanüstü hallerde, hakkın özüne dokunulması daha sık görülebilir çünkü bu dönemlerde devletin güvenliği ve kamu düzeni gibi temel çıkarlar ön plana çıkmaktadır. Ancak, yine de bu durumda da sınırlandırmaların hakkın özünü ortadan kaldırmaması ve gerekçe ile orantılı olması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hâl döneminde de hakkın özüne dokunulmaması gerektiğini belirtmektedir.[33]

"Temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulamayacağı" ilkesi, 1982 Anayasası'ndan önce de Türk Anayasalarında yer almasına rağmen, 1961 Anayasası'nda ölçülülük ilkesine yer verilmemiştir. 1961 Anayasası'nda, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında, yargı denetimi, hukuk devleti ilkesi ve öz güvenlik ilkesi esaslarına yer verildiğini görmekteyiz. Öz güvenlik ilkesi; temel hak ve özgürlüklerin kullanımında devletin, vatandaşların güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu ifade etmektedir.

1982 Anayasası'nın ilk halinde, "hakkın özü" yerine "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesine yer verilmişti. Ancak 3 Ekim 2001 tarihinde yapılan bir değişiklikle[34] "hakkın özüne dokunulamaz" kriteri de eklenerek, temel hak ve özgürlüklerin kullanımının imkânsız hale getirilemeyeceği belirtilmiştir. Bu, temel hak ve özgürlüklerin iç hukukta korunması için önemli bir güvence sağlamaktadır. Ancak, bu değişikliğin yeni bir şey getirmediği konusunda da bazı görüşler mevcuttur.[35]

Temel hakların özünü oluşturan unsurların belirlenmesi son derece kritik bir konudur. 1982 Anayasası'nda, bazı hak ve özgürlükler açısından, hakkın özünü belirleyen özellikler açıkça ifade edilmiştir. Örneğin, işkence ve kötü muamele yasağı (Madde 17/3), basının sansür edilemeyeceği (Madde 28/1), dernek, sendika ve parti kurma hakkının izne bağlanamayacağı (Madde 33/1, 51/1, 68/3) gibi. Bu hükümler, ilgili temel haklar açısından pozitif özellikler taşıyan temel unsurları göstererek, yasama organının dokunamayacağı alanları belirlemiştir. Ancak, yerleşme ve seyahat (Madde 23), mülkiyet (Madde 35) ve dilekçe hakkı (Madde 74) gibi diğer bazı temel haklarla ilgili maddelerde yasama organının dokunamayacağı alanlar belirtilmemiştir.[36]

“Öze dokunmama” ve “demokratik düzen” kavramları, somutlaştırılması ve tanımlanması zor olan soyut kavramlardır. Bir görüşe göre, "demokratik toplum düzeni" kıstası, "öze dokunma" kıstasından daha belirgindir ve uygulanması daha kolaydır. Çünkü öze dokunma yerine demokratik toplum ölçütünün benimsenmesinin arkasında, aslında otoriteyi güçlendirme kaygısı olduğu düşünülmektedir.[37] Konuya kavramsal açıdan bakıldığında, her iki kıstas da soyut ve yeterince belirgin değildir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin 20 yıllık uygulaması öze dokunma yasağı ölçütü lehinde önemli bir ağırlık taşımaktadır. Ancak, Türkiye'de demokrasi konusunda henüz bir uzlaşma sağlanamamış olması, demokratik toplum düzeninin gereklerinin belirlenmesini güçleştirmektedir. Anayasa Mahkemesi, öze dokunmama ve demokratik düzen kavramlarını birlikte ele alarak, temel hak ve hürriyetlerin "hürriyetten yana" yorumlanmasına izin vermektedir.[38] Ancak, demokratik toplum düzeninin, özgürlükten farklı bir kavram olduğu ve özgürlüğün içinde mevcut olduğu unutulmamalıdır. Öze dokunmama yasağı ise, hak öznesine dokunulmaz bir asgari alan sağlar ve 1982 Anayasası'nda bu kıstaslara yer verilmiştir.[39]

Anayasada açık bir hüküm ile olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin çekirdek haklarına dokunulmayacağı belirtilmemiştir. Ancak 15. madde, olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin askıya alınabileceğini belirtmektedir. Bu durumda, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmanın engellenmediği düşünülebilir. Ancak, bu husus hakkında farklı görüşler de vardır. Sağlam, 1961 Anayasası döneminde sıkıyönetim ilanı halinde bile, hakların özüne dokunulamayacağını düşünmektedir. Ancak Anayasa, durdurma terimini kullanarak, öze dokunma yetkisini vermemiştir. Aksine, bu terimden, Anayasa’nın öz güvencesini sadece durdurma kapsamına uygun sınırlamalar açısından modifiye ettiği sonucuna varılmalıdır. Bu nedenle, durdurma kavramının özellikleri dışında, temel hakların özüne dokunma yasağı, olağanüstü hallerde de devam etmektedir.[40] Bununla birlikte Bilgen, 1961 Anayasası döneminde bu görüşün aksini savunmuştur.[41]

Temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması, o hakkın geçici olarak kullanılamaması anlamına gelir. Özüne dokunma durumunda ise, hak kullanılmaya devam edilir, ancak kullanımı zorlaştırılır ve etkisiz hale getirilir. Dolayısıyla, askıya alınma zaten özüne dokunmayı da içerir ve bu nedenle askıya alınan hakların özüne dokunulmayacağı görüşü doğru değildir. Bizce, askıya alma, hakkın özüne dokunma anlamına gelir. Askıya alınan bir hak, geçici olarak işlevsiz hale getirildiği için özü açısından da askıya alınmış demektir. Ancak olağanüstü hallerde, özüne dokunulamayacak haklar da vardır. Anayasa koyucu, bu hakları 15. maddede tek tek belirtmiştir. Bu haklar arasında, savaş hukukuna uygun şekilde meydana gelen ölümler dışında yaşama hakkı, din, vicdan, düşünce ve ifade özgürlüğü, suç ve cezaların geriye yürütülemezliği ve masumiyet karinesi bulunur. Olağanüstü hal ilan edilse bile, bu hakların özüne dokunulamaz. Bu haklara aykırı olağanüstü hal kararnameleri çıkarılamaz.

2.4. Demokratik Toplum Düzenine Aykırı Sınırlamama

Anayasanın 15. maddesi, olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin durdurulması için belirli bir sınır koymasa da, demokratik toplum düzeni gereklerine aykırı olmaması şartı, Anayasanın 13. maddesinde belirtilen sınırın da olağanüstü hal dönemlerinde geçerli olacağını gösterir. Dolayısıyla, olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması da demokratik toplum düzeni gereklerine uygun olmalıdır. Bu sınıra uyulması gerektiği, Anayasanın 2. maddesinde belirtilen devletin temel amaçlarından biri olan "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olma ilkesinden de kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, olağanüstü hallerde de demokratik toplum düzeni gereklerine uyulması ve temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının bu sınıra uygun olması gerekmektedir.

Anayasanın 13. maddesinde belirtilen "demokratik toplum düzeni" kavramı, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında belirleyici bir kriter olarak kullanılmaktadır. Bu kavramın ne anlama geldiği ise yargı organları tarafından yorumlanmaktadır. Ancak genel olarak, demokratik toplum düzeni, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, demokratik yönetim, adalet ve eşitlik ilkelerine dayanan, özgür ve açık bir toplum düzenidir. Dolayısıyla, olağanüstü hal ilanı durumunda dahi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması demokratik toplum düzeninin sınırları içinde olmalıdır.

Doktrinde, demokratik toplum düzeni kıstası 1982 Anayasası’nın kabul ettiği demokratik toplum düzeni anlayışını mı yoksa çağdaş hürriyetçi demokrasilerin genel ve evrensel niteliklerini mi ifade etmektedir tartışması vardır. Bir görüş, demokratik toplum düzeni kıstasının çağdaş hürriyetçi demokrasilerin genel ve evrensel niteliklerini ifade ettiği yönündedir.[42] Ancak diğer bir görüşe göre, 1982 Anayasasının başlangıç kısmının 3. paragrafında belirtildiği gibi, 1982 Anayasası ile benimsenmiş olan demokratik toplum düzeni anlayışını ifade etmektedir.[43]

Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası döneminde bazı kararlarında demokrasiyi "çağdaş özgürlükçü demokrasi" veya "batı uygarlığınca benimsenen demokrasi" olarak kabul etmiştir.[44] Ancak 1982 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi, önce Anayasada belirtilen demokratik toplum düzeni anlayışını kabul etmiştir. [45] Daha sonra ise, evrensel demokratik ölçüleri yansıtan ve hakkın özü kavramını içeren "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesini kullanmayı tercih etmiştir.[46]

Anayasa Mahkemesi'nin içtihadına göre, demokratik toplum düzeninin gerekleri konusundaki kararları istikrarlı olmamakla birlikte, baskın olarak çağdaş, özgürlükçü demokrasi anlayışını benimsemiştir. Bu anlayış, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılabileceğini öngörmektedir, ancak sınırlama istisnai olarak ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu sürece yapılabilir.[47] Anayasa Mahkemesi, özgürlüklerin kısıtlanmasının koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi faktörlerin demokratik toplum düzeni kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Özgürlükler -güdülen amaç ne olursa olsun- demokratik hukuk devletinde özgü olmayan yöntemlerle sınırlandırılmamalı ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını ortadan kaldıracak düzeye vardırılmamalıdır.[48]

Anayasa Mahkemesi, farklı kararlarında demokratik toplum düzeninin gerekliliklerini, hakkın özü kavramıyla birleştirerek kullanmıştır. Buna göre, bir temel hakkın özünü ortadan kaldıran düzenleme, demokratik toplum düzeninin gereklerine de aykırı düşmektedir.[49] Dolayısıyla bu da demokratik toplum düzeninde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağı anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte, çağdaş demokrasilerde kabul edilen demokratik toplum düzeni anlayışı da daha güçlü yorumlanabilir. Türkiye'nin taraf olduğu insan hakları sözleşmelerinin ve bu sözleşmelere taraf olan diğer ülkelerdeki ortak standartların Anayasa Mahkemesi kararlarında en azından destekleyici nitelikte kullanılabilmesi mümkündür.[50]

Olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili olarak, 1982 Anayasası'nın 15. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk" şartı açıkça belirtilmemiştir. Ancak, bu durum hakkında tartışmalar yaşanmaktadır. Bazılarına göre, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili olarak "demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk" şartı aranmalıdır.[51] Olağan dönemdeki demokratik toplum düzeninin gerekleriyle olağanüstü dönemdeki demokratik toplum düzeninin gerekleri farklı olabilir. Ancak, olağanüstü hal yetkileri, sadece toplumun varlığının korunması, huzurunun ve sükûnunun, refah ve emniyetinin sağlanması gibi ulvi amaçlarla kullanılmalıdır. Ölçülülük ilkesi de bu durumu gerektirir. Dolayısıyla, demokratik devletin olmazsa olmaz koşullarından birisi olarak, olağanüstü dönemlerde yapılan sınırlandırmalar karşımıza çıkmaktadır.[52]

Olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması veya durdurulması, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının engellenmesi amacıyla yapılmaz. Asıl hedef, olağanüstü durumun neden olduğu tehditleri ve tehlikeleri azaltmak veya ortadan kaldırmaktır. Bu amaçla yapılan sınırlamalar, temel hak ve hürriyetlerin korunması ve sağlıklı bir ortamda tekrar kullanılmasını sağlamak amacıyla yapılır. Demokratik devlet anlayışına uygun olan bu sınırlamalar, olağanüstü hallerin yönetimi ve ülke güvenliğinin korunması açısından gereklidir.

2.5.Sınırlamanın Anayasanın Sözüne ve Ruhuna Aykırı Olmaması

Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında, Anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olmama ilkesi son derece önemlidir. Bu ilke, 13. madde tarafından olağan dönemlerde sınırlamanın sınırı olarak belirtilirken, 15. maddede buna ilişkin bir hüküm yer almamaktadır.

Anayasanın temel hak ve hürriyetler için ek güvenceler belirtmesi durumunda, Anayasanın söz ve ruhuna aykırı olmama ilkesi özellikle önem kazanmaktadır. Anayasa, sadece bir hak ve hürriyeti tanımakla yetinmeyip, kanun koyucunun o hak ve hürriyeti düzenlerken yapamayacağı hususları da belirlemiştir. Bu yasaklama hükümleri, kanun koyucuya yöneliktir.[53] Örneğin; basının sansür edilememesi (madde 28/1), süreli veya süresiz yayınların önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaması (madde 29/1), eziyet ve işkence yasağı (madde 17/3) gibi hususları kapsar.

2.5.1.  Anayasanın Sözüne Aykırı Olmama

Anayasa metninde açıkça belirtilen kuralların "söz" olarak kabul edilmektedir.[54] Anayasanın sözüne aykırı olmama ilkesi, özellikle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili hükümlere uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, bir sınırlandırmanın Anayasanın sözüne uygun olması demek, ilgili madde metni dışında sınırlandırma yapmamak ve maddede ek güvenceler varsa, bu güvenceleri ihlal etmemek anlamına gelmektedir.[55]

2.5.2.  Anayasanın Ruhuna Aykırı Olmama

Bir temel hakkın sınırlandırılmasının Anayasa'ya aykırı olup olmadığı, Anayasa normları açısından incelenerek belirlenebilir. Ancak, Anayasanın tümünden çıkarılacak bir sınırlandırma anlayışı, tek başına Anayasaya aykırılığın ölçüsü olarak kabul edilemez. Böyle bir anlayışın normatif bir etki yaratması için, Anayasalarda belirli normlarda ifade edilmiş olması gereklidir.[56]

1982 Anayasası, sınırlandırmaların Anayasanın ruhuna aykırı olmaması ilkesini kabul etmiştir. Ancak, Anayasanın "ruhu" adı verilen kavram objektif olarak tanımlanamaz ve hukuki bir değeri yoktur.[57] Anayasanın ruhuna uygun sınırlama, Anayasada genel olarak benimsenen temel hak ve sınırlama anlayışını dikkate almayı ifade eder. Dolayısıyla, sınırlandırmanın Anayasanın bütününe ve temel anlamına aykırı olmaması gereklidir.[58]

Bazı görüşlere göre Anayasanın ruhu kavramı hukuki olarak tanımlanamayan bir kavramdır ve Anayasada ruh kavramının ne olduğu belirtilmedikçe, Anayasanın 13. maddesinde yer alan "Anayasanın ruhuna" uygunluk şartı anlamsız hale gelir.[59]

2.6. Sınırlandırmanın Ölçülü Olması

Türkiye'nin hukuk sistemi içerisinde, ölçülülük ilkesi 1961 Anayasası'nın 11. maddesi veya 1982 Anayasası'nın 13. maddesinde açık bir şekilde belirtilmemiştir. Ancak, Anayasa'nın 15. maddesi, savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali olmamak koşuluyla, durumun gerektirdiği şekilde temel hak ve özgürlüklerin tamamen veya kısmen durdurulabileceğini veya bu hakların sağlanması için Anayasa tarafından öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceğini belirtmektedir.

1961 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi, ölçülülük ilkesine dayanarak bazı kararlar almıştı ancak ilke açıkça belirtilmemişti. 1982 Anayasası döneminde ise Anayasa Mahkemesi, ölçülülük ilkesine daha sık başvurmuştur. 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile 13. maddeye ölçülülük ilkesi eklenmiş ve temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiği belirtilmiştir. Bu değişiklik sayesinde önceden doktrin ve Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen "ölçülülük ilkesi" artık Anayasa'da açıkça ifade edilen bir kavramdır.[60] Bu uygulamanın Anayasa tarafından benimsenmesi, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik bir adım olarak kabul edilir.

Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması veya durdurulması durumunda, ölçülülük ilkesine uyulması zorunludur. Bu ilke, demokratik hukuk devletinin temel bir gerekliliğidir. Danıştay da bu ilkeye uygun olarak hareket etmektedir. Örneğin, Harçlar Kanunu ile ilgili bir tasarıda, Danıştay "... Demokratik hukuk devletinde, hangi amaçla olursa olsun, sınırlamalar belli bir özgürlüğün kullanılmasını bütünüyle ortadan kaldıracak düzeyde olamaz ve amaçla sınırlama arasında adil bir orantı mutlaka bulunur. Bu sınırlama ölçütü olan kamu yararı kavramı, her ne kadar soyut bir kavram ise de, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlama, cezalandırma sonucu doğuruyor ve Devlete olan güveni sarsıyorsa o sınırlamanın kamu yararına olduğundan söz e dilemez.” şeklinde bir görüş bildirmiştir.[61]

Anayasa'nın 15. maddesi, ölçülülük ilkesini açık bir şekilde ifade etmektedir. Bu ilkeye göre, olağanüstü hallerde alınan kolluk tedbirleri ölçülü olmalıdır. Yani, kamu düzenini sağlamak için alınan önlemler, bu amaca uygun olmalıdır. Ayrıca, bu önlem kamu düzeni açısından gerekli olmalı ve kamu düzenini korumak için orantılı bir şekilde uygulanmalıdır.[62]

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesi de "ölçülülük" ilkesine yer vermiştir. Sözleşmenin 15/1. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.” şeklindedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesinde, ölçülülük ilkesine yer verilmiştir. Buna göre; istisna tedbirlerin "durumun gerektirdiği ölçüde" yani ihtiyaca uygun ve ölçülü olması önemli bir koşuldur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; Handyside kararında demokratik bir toplumun çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük ilkesine dayandığını belirtmiş ve uygulanacak her türlü formalitenin, koşulun, kayıtlamanın veya cezanın, izlenecek meşru amaçla orantılı olması gerektiğine vurgu yapmıştır.[63]

Görüldüğü gibi, olağanüstü hallerde Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler için verilen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir ve hatta öze dokunulabilir. Ancak bu yetki kullanılırken, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlal edilmemesi, çekirdek haklara dokunulmaması ve özellikle ölçülülük ilkesine uyulması gerekmektedir. Ölçülülük ilkesi, bu yetkilerin sınırını belirleyen önemli bir prensiptir. Olağanüstü hâl kararnamesi hazırlanırken ve olağanüstü hâl yetkileri kullanılırken, ölçülülük ilkesine uygun davranmak zorunludur. Aksi takdirde, örneğin bir gazetenin veya televizyonun kapatılması gibi etkisi sınırlı olan ancak olağanüstü hâl ilanını gerektiren olaylar hakkında eleştirel yorum yapan medya organlarının kapatılması ölçülülük ilkesine aykırı olacaktır. Bu gibi örneklerin sayısı artırılabilir. Bu tedbirlerle ilgili yargı yoluna başvurulduğunda, en önemli ölçüt ölçülülük ilkesi olacaktır.

2.7.Sınırlamanın Çekirdek Alana Dokunmaması

Formun Üstü

Temel hak ve özgürlüklerin olağanüstü dönemlerde sınırlanması gerekliliği, tarihin eski çağlarından beri kabul gören bir ilkedir. Örneğin, Montesquieu, tehlikeli anlarda "hürriyetleri bir tülle örtmek" gerektiğini, eski ilah heykellerinin örtülmesi gibi düşünmüştür. Ancak zamanla bu düşünceden uzaklaşılmıştır. Günümüzde hemen hemen tüm toplumlarda, sınırlamanın da sınırları olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması konusunda belirli bir korunmuş alanın varlığı kabul edilmektedir.[64]

Bu dokunulmaz haklar, olağanüstü hallerde bile devletlerin dokunamayacağı haklar olarak kabul edilir. Bu haklar farklı isimlerle de anılır, örneğin "dokunulmaz haklar", "dokunulmazlıklar", "insan haklarının sert çekirdeği", "sert çekirdekli temel haklar", "çekirdek alan" gibi isimler verilebilir.[65] Bu haklar, herhangi bir müdahale veya önlem konusu olmazlar. Kriz anında dahi uygulanacak olan olağanüstü rejimde bile sınırlandırılamazlar. Bu hakların sayısının artmasıyla, insan onurunun korunması arasında doğru orantılı bir ilişkinin olduğu haklı bir şekilde savunulmaktadır.[66]

1982 Anayasası'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında, önemli hak ve ilkelerden oluşan bir "çekirdek alan" kavramına yer verilmiştir. Bu fıkra, olağanüstü hallerde dahi kişinin yaşama hakkına ve maddi-manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağını, kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağını ve bu nedenlerle suçlanamayacağını, suç ve cezaların geçmişe yürütülemediğini ve suçluluğun mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağını belirtir. Bu çekirdek alana Anayasa’ya göre, olağanüstü hallerde ve hatta savaş halinde dahi dokunulamaz.[67] Bu temel hak ve özgürlüklerle ilgili olarak devlet organları hiçbir işlem veya eylemde bulunamaz. Örneğin, bireylerin düşünce ve kanaatlerini veya dini inançlarını açıklamaya zorlanmalarını düzenleyen bir kanun yapılması mümkün değildir. Aynı şekilde, hiçbir mahkeme veya idari makam bir kişinin düşüncelerini açıklamaya zorlanmasına dair bir karar veremez.

Anayasa koyucu, 1982 Anayasası'nın 17/1 maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Bu hak, olağanüstü hallerde dahi koruma altına alınmıştır. Savaş hukukuna uygun fiiller sonucunda meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz (Anayasa m. 15/II).

Ceza hukuku bakımından ise; “suç ve cezaların geriye yürümemesi” ve “mahkeme kararına kadar kimsenin suçlu sayılmaması” ilkeleri olağanüstü hallerde bile varlığını korumaya devam etmektedir.[68]

2.8.Milletlerarası Hukuktan Doğan Yükümlülüklerin İhlal Edilmemesi

Anayasamızın 15. maddesinin birinci fıkrası, olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulması veya Anayasa tarafından sağlanan güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesini, ancak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlal edilmemesi şartına bağlamaktadır. Bu nedenle, olağanüstü hallerde alınan önlemlerin, uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülükleri de ihlal etmemesi gerekmektedir.[69]

Milletlerarası hukuk, sadece uluslararası antlaşma ve sözleşmelerden ibaret değildir. Bunun yanı sıra, milletlerarası hukukun genel prensipleri ve Devletin taraf olduğu sözleşmelerden doğan yükümlülükler de milletlerarası hukukun kapsamına dahildir. Milletlerarası hukukun genel prensipleri arasında eşitlik ve sosyal adalet, hakkaniyet, onurlu bir hayat sürme, iyi niyet, uyuşmazlık tarihindeki kanunun uygulanması, devletin devamlılığının ve devlet güvenliğinin bir ilke olarak kabulü, ahde vefa, sözleşmelere bağlılık gibi prensipler yer almaktadır. Türkiye'nin imzaladığı sözleşmeler arasında en önemlisi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin olağan dönemlerden daha fazla sınırlandırılabileceğini ve hatta geçici olarak tamamen ortadan kaldırılabileceğini kabul etmektedir. Ayrıca, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Konferansı sürecinde kabul edilen ilkeler ve Uluslararası Çalışma sözleşmelerinden doğan yükümlülükler de milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülükler arasındadır.

Her iki madde arasında belirgin bir benzerlik bulunmaktadır: 1982 Anayasası'nın 15. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesi birbirine oldukça benzemektedir. İlginç bir tesadüf olarak, her iki madde de aynı numaraya sahiptir. Bu nedenle, Anayasa'nın 15. maddesi, neredeyse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesinin bir tekrarı gibidir. Bu durumda, olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması konusunda tartışma yapmak için 1982 Anayasası'nın 15. maddesine uygunluğunu değerlendirdikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesine uygunluğunu tartışmak artık gereksiz hale gelmektedir.[70]

SONUÇ

Sonuç olarak, 1982 Anayasası'nın olağanüstü hâl rejimlerinde hak ve özgürlükleri sınırlandıran hükümleri, olağanüstü hallerin devletin güvenliği ve toplumun düzeninin sağlanması amacıyla kullanılmasını öngörmektedir. Bu hükümler, olağanüstü hâl ilan edildiğinde devlete geniş yetkiler vererek bazı temel hak ve özgürlükleri geçici olarak askıya alabilir veya sınırlandırabilir.

Ancak, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasıyla birlikte anayasa tarafından belirlenen temel ilkelerin ve uluslararası insan hakları standartlarının korunması da büyük önem taşır. Olağanüstü hâl rejimlerinde hak ve özgürlüklerin sınırlanması kararlarının, hukuki güvenceler ve denetim mekanizmalarıyla sınırlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, keyfi uygulamalar ve hak ihlalleri riski ortaya çıkabilir.

1982 Anayasası'nın olağanüstü hâl hükümleri, zaman içinde eleştirilere maruz kalmış ve çeşitli değişikliklere tabi tutulmuştur. Olağanüstü hâl uygulamalarının sınırları ve denetimi konusunda daha fazla iyileştirme yapılması, demokratik bir toplumda hak ve özgürlüklerin korunması için önemlidir.

1982 Anayasası'nın olağanüstü hâl rejimlerinde hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili hükümleri, bir denge ve hassasiyet gerektirmektedir. Bu hükümler, devletin güvenliği ve toplum düzeninin sağlanması gibi amaçlarla kullanılabilir, ancak aynı zamanda anayasanın temel ilkeleri ve uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu da olmalıdır.

Yukarıda olağanüstü hal rejimlerinde hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.

KAYNAKÇA

ARSLAN, Zühtü; "Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanmaması: Anayasanın 13. Maddesi Üzerine Bazı Düşünceler”, Anayasa Yargısı Dergisi,C. 19, 2002.

ÇELİK Cemil, “Olağanüstü Hallerde Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması”, Çankaya Üniversitesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010.

DAVER, Bülent; “İcra Organının İstisnai Yetkileri Bakımından Fevkalade Hal Rejimi”, AÜSBF Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara, 1961.

DÖNER, Ayhan; “İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması ve Avrupa Sistemi”, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003.

ESEN, Selin; “Karşılaştırmalı Hukukta ve Türkiye’de Olağanüstü Hal Rejimi”, Ankara, Adalet Yayınevi, 2008.

GEMALMAZ, M. Semih; “Olağanüstü Rejim Standartları: Ulusal üstü İnsan Hakları Hukukunda”, İstanbul, BDS Yayınları, 1991.

GEMALMAZ, Mehmet Semih; “Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunda ve Türk Hukukunda Olağanüstü Rejim Standartları”, İstanbul, Beta yayınları, İstanbul, 1994.

GÖREN, Zafer; Anayasa Hukuku”, Seçkin Kitabevi, Ankara, 2006.

GÖZLER, Kemal; “Olağanüstü Hal Rejiminde Özgürlüklerin Sınırlandırılması Sistemi ve Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukuki Rejimi”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 47, S.4, 1990.

GÖZLER, Kemal; “İdare Hukuku”, I. Cilt, Bursa, Ekin Kitapevi, 2019.

GÖZLER, Kemal; “İdare Hukuku”, II. Cilt, Bursa, Ekin Kitapevi, 2019.

GÖZLER, Kemal; “Türk Anayasa Hukuku Dersleri”, Ekin Kitabevi, 4. Baskı, Bursa, 2016.

GÖZÜBÜYÜK, Şeref, GÖLCÜKLÜ, A. Feyyaz; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması”, 5. Bası, Turhan kitapevi, Ankara, 2004.

IŞIK, Kübra; Türkiye’de Olağanüstü Hal Dönemlerinde Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması”, Çankaya Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2019.

KAPANİ, Münci; “Kamu Hürriyetleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 3. baskı, Ankara, 1970.

ÖZBUDUN, Ergun; “Türk Anayasa Hukuku”, Ankara, 2021.

ÖZGENÇ, İzzet; “Türk Ceza Kanunu Şerhi (Genel Hükümler)”, Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2016.

SAĞLAM Fazıl, “Temel Hakların Sınırlanması ve Özü”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982.

SOYSAL, Mümtaz; "İnsan Hakları Açısından Temel Hak ve Özgürlüklerin Niteliği”, Anayasa Yargısı Dergisi,C.3, 1986.

ŞİRİN, Tolga; “1982 Anayasasına Göre Temel Hak ve Özgürlüklerin Olağanüstü Hal Rejimi: Eski Kavramlara Yeniden Bakmak”, Anayasa Hukuku Dergisi, C.5, S:10, İstanbul, 2016.

TANÖR, Bülent; Temel Hak ve Özgürlüklerin Genel Rejimi”, İnsan Hakları, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2000.

TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; “1982 Anayasasına göre Türk Anayasa Hukuku”, Beta Yayınları, 8. Bası, İstanbul, 2006.

UYGUN, Oktay; 1982 Anayasası’ında Temel Hak ve Özgürlüklerin Genel Rejimi”,Kazancı Yayınları, İstanbul, 1992.

ÜNAL, Şeref; "Anayasa Hukuku ve Milletlerarası Sözleşmeler Açısından Temel Hak ve Özgürlüklerin Kısıtlanması”, Anayasa Yargısı Dergisi,Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara, 1995.

YEŞİL, Candost; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Bağlamında Hakların Askıya Alınması ve Olağanüstü Hal”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2022.

Anahtar Kelimeler: Olağanüstü Hal Rejimleri, Hak, Hürriyet, Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Olağanüstü Hal, Demokratik Toplum Düzeni, Anayasa, Temel Hak ve Hürriyetler, Ölçülü Olma


[1] Anayasa Madde 119: “Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.

Olağanüstü hal ilanı kararı, verildiği gün Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır; Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.

Cumhurbaşkanının talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş hallerinde bu dört aylık süre aranmaz.

Olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile 15 inci maddedeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya geçici olarak durdurulacağı, hangi hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla düzenlenir.

Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, 104 üncü maddenin onyedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Kanun hükmündeki bu kararnameler Resmî Gazetede yayımlanır, aynı gün Meclis onayına sunulur.

Savaş ve mücbir sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanamaması hâli hariç olmak üzere; olağanüstü hal sırasında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve karara bağlanır. Aksi halde olağanüstü hallerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten kalkar.”

[2] Bknz. GEMALMAZ, M. Semih, Olağanüstü Rejim Standartları: Ulusal üstü İnsan Hakları Hukukunda, İstanbul, BDS Yayınları, 1991, s. 164. Ayrıca bknz: ESEN, Selin, Karşılaştırmalı Hukukta ve Türkiye’de Olağanüstü Hal Rejimi, Ankara, Adalet Yayınevi, 2008, s. 39.

[3] IŞIK Kübra, Türkiye’de Olağanüstü Hal Dönemlerinde Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması, Çankaya Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2019, s. 60 vd.

[4] ÇELİK Cemil, Olağanüstü Hallerde Temel Hak Ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması, Çankaya Üniversitesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010, s. 151 vd.

[5] SAĞLAM Fazıl, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982.s.179.

[6] TANÖR Bülent, Temel Hak ve Özgürlüklerin Genel Rejimi, İnsan Hakları, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2000, s.51.

[7] GÖZLER, Kemal; İdare Hukuku, II. Cilt, Bursa, Ekin Kitapevi, 2019, s. 526 vd.

[8] DAVER, Bülent; İcra Organının İstisnai Yetkileri Bakımından Fevkalade Hal Rejimi, AÜSBF Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara,1961.s. 14.

[9] GÖZLER, a.g.e. C. II, s. 530.

[10] DÂVER, a.g.e. , s. 13.

[11] GÖZLER, a.g.e. C. II, s. 526.

[12] DAVER, a.g.e., s. 2.; KAPANİ, Münci; Kamu Hürriyetleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 3. baskı, Ankara, 1970, a.g.e., s. 211.

[13] GÖREN, Zafer; Anayasa Hukuku, Seçkin Kitabevi, Ankara, 2006, s. 338.; SOYSAL, Mümtaz; "İnsan Hakları Açısından Temel Hak ve Özgürlüklerin Niteliği”, Anayasa Yargısı Dergisi, C.3, 1986,, s.43.

[14] ÇELİK Cemil, a.g.e., s. 151.

[15] AİHS “Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma” başlıklı 15. Maddesi: 1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.

2. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.

3. Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

[16] ÇELİK Cemil, a.g.e., s. 152.

[17] DÖNER, Ayhan ; İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması ve Avrupa Sistemi, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003., a.g.e., s. 86.

[18] ÇELİK Cemil, a.g.e., s. 152.

[19] GÖZÜBÜYÜK, Şeref, GÖLCÜKLÜ, A.Feyyaz ; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 5. Bası, Turhan kitapevi, Ankara, 2004, s. 405.

[20] GÖZÜBÜYÜK, GÖLCÜKLÜ, a.g.e., s.406.

[21] TEZCAN, ERDEM, SANCAKTAR, a.g.e., s.45; Kararın Türkçe metni için bkz.

http://www.yargitay.gov.tr/aihm/upload/887 1996 706 898 903.pdf, 18.06.2008. Bkz. Hegarty,

Leonard, a.g.e., s.81-82, 106.

[22] GÖZÜBÜYÜK, GÖLCÜKLÜ, a.g.e., s.410.

[23] DÖNER, a.g.e., s.88-89.

[24] DÖNER, a.g.e., s.88.

[25] GÖZÜBÜYÜK, GÖLCÜKLÜ, a.g.e., s. 408.

[26] TEZCAN, ERDEM, SANCAKTAR, a.g.e., s. 44.

[27] GEMALMAZ, Mehmet Semih; Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunda ve Türk Hukukunda Olağanüstü Rejim Standartları, İstanbul, Beta yayınları, İstanbul, 1994, s.70.

[28] GEMALMAZ, a.g.e., s. 238.

[29] ÜNAL, Şeref; "Anayasa Hukuku ve Milletlerarası Sözleşmeler Açısından Temel Hak ve Özgürlüklerin Kısıtlanması”, Anayasa Yargısı Dergisi, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara, 1995. s. 52. Ayrıca bknz. TEZCAN, ERDEM, SANCAKTAR, a.g.e., s. 44-45; GEMALMAZ, a.g.e., s. 71-72.

[30] YEŞİL, Candost; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Bağlamında Hakların Askıya Alınması ve Olağanüstü Hal”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2022, s. 29.

[31] ÇELİK Cemil, a.g.e., s. 156-159.

[32] GÖZLER, Kemal; İdare Hukuku, I. Cilt, Bursa, Ekin Kitapevi, 2019, s. 141.

[33] GÖZLER, Kemal; a.g.e, Cilt II, Bursa, Ekin Kitapevi, 2019, s.141.

[34] RG., 17.10.2001, S. 24556 (mükerrer).

[35] ARSLAN, Zühtü; "Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanmaması: Anayasanın 13. Maddesi Üzerine Bazı Düşünceler”, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 19, 2002, s. 141.

[36] UYGUN, Oktay; 1982 Anayasası’ında Temel Hak ve Özgürlüklerin Genel Rejimi, Kazancı Yayınları, İstanbul, 1992, s.187.

[37] ARSLAN, Zühtü; a.g.m., s.148.

[38] ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 2021, s.108 vd.

[39] TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; 1982 Anayasasına göre Türk Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, 8. Bası, İstanbul, 2006, s.137.

[40] SAĞLAM Fazıl, a.g.e., s.182.

[41] GÖZLER, a.g.e. Cilt I, s.149.

[42] ÖZBUDUN, Ergun; a.g.e., s.106.

[43] TANÖR, YÜZBAŞIOĞLU; a.g.e., s.75.

[44] GÖREN, Zafer, a.g.e., s.377.

[45] Anayasa Mahkemesinin 06.10.1986 tarihli, 1985/21, 1986/23 Esas Karar Sayılı Kararı.

[46] Anayasa Mahkemesinin 26.11.1986 tarihli, 1985/8, 1986/27 Esas Karar Sayılı Kararı.

[47] GÖREN, Zafer, a.g.e.,, s.377-378.

[48] GÖREN, Zafer, a.g.e.,, s.377.

[49] GÖREN, Zafer, a.g.e.,, s.378. 

[50] ÖZBUDUN, Ergun; a.g.e., s.108.

[51] ÇELİK, Cemil; a.g.e., s. 167 vd.

[52] GÖZLER, Kemal; a.g.e., Cilt I, s.149.

[53] ÖZBUDUN, Ergun; a.g.e., s.103-104; Kuzu, 1982 Anayasası, s.237.

[54] TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; a.g.e., s.135; GÖZLER, Kemal; Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitabevi, 4. Baskı, Bursa, 2016, s.138.

[55] SAĞLAM Fazıl, a.g.e., s.78.

[56] SAĞLAM Fazıl, a.g.e., s.66.

[57] TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; a.g.e., s.136.

[58] ÖZBUDUN, Ergun; a.g.e., s.104.

[59] GÖZLER, Kemal; a.g.e., Cilt I, s.139.

[60] TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; a.g.e., s. 141.

[61] Danıştay 1. Dairesinin 13.09.1989 tarihli, 1989/130-112 Esas-Karar sayılı kararı, Danıştay Degisi, 1990, Sayı 78-79, s.17-20.

[62] GÖZLER, Kemal; a.g.e., Cilt II, s.533.

[63] GÖZÜBÜYÜK, GÖLCÜKLÜ, a.g.e., s.407.; Şirin, a.g.m. , s. 504.-505.

[64] ÇELİK, Cemil; a.g.e., s. 192 vd.; IŞIK, Kübra; “Türkiye’de Olağanüstü Hal Dönemlerinde Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çankaya Üniversitesi, s. 69.

[65] GÖREN, Zafer, a.g.e., s.383; GÖZLER, Kemal; a.g.e., s. 147; TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; a.g.e., s. 142.; ŞİRİN, Tolga; “1982 Anayasasına Göre Temel Hak Ve Özgürlüklerin Olağanüstü Hal Rejimi: Eski Kavramlara Yeniden Bakmak”, Anayasa Hukuku Dergisi, C.5, S:10, İstanbul, 2016, s. 504.-505.

[66] GEMALMAZ, a.g.e., s.53-54,56.; GÖREN, Zafer, a.g.e., s.383.

[67] GÖZLER, a.g.e., Cilt II, s. 533.; TANÖR, Bülent, YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; a.g.e., s.142.

[68] ÖZGENÇ, İzzet; Türk Ceza Kanunu Şerhi (Genel Hükümler), Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2016, s.109-110.

[69] GÖZLER, a.g.e., Cilt II, s.532.

[70] GÖZLER, Kemal; “Olağanüstü Hal Rejiminde Özgürlüklerin Sınırlandırılması Sistemi ve Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukuki Rejimi”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 47, S.4, 1990, s.6


Yorum Yaz