Gerekçeli Karar Hakkı

Gerekçeli Karar Hakkı

I- Genel Açıklamalar

Yargısal kararların gerekçeli olması hususu günümüzde artık AİHS’in 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma ilkesi ile teminat altına alınan bir hak olarak yani gerekçeli karar hakkı olarak anılmaktadır. Gerekçeli karar hakkı aslında Sözleşme’nin ilgili maddesinde düzenlememekle birlikte AİHM’in Sözleşme’nin 6. maddesine ilişkin içtihatlarıyla doğan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 24. Maddesinde kararlarda bulunacak hususlar arasında gerekçeyi, 27. maddesinde ise yürütmeyi durdurma kararlarının gerekçesinin gösterilmesi gerektiği düzenlemiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ise kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini “hukuki dinlenilme hakkı” kapsamında düzenlemiştir.

AİHM içtihatlarından doğan gerekçeli karar hakkı hukukumuzda Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara ilişkin kararlarında, zaman zaman da Danıştay kararlarında ve Yargıtay kararlarında yer almaktadır.

Günümüzde gerekçe, temel bir hak olarak kabul edilmekte ve “gerekçeli karar hakkı” olarak adil yargılanma hakkının temel bir unsurunu oluşturmaktadır. Söz konusu hak, AİHM içtihatlarında AİHS’in 6. maddesi kapsamında korunduğu gibi Türk Anayasası ve kanun metinleri ile yüksek mahkemelerin kararlarında da yer bulmaktadır. Temyiz mahkemeleri olarak görev yapan Yargıtay ve Danıştay da, bazı eksikliklerle birlikte, genel olarak gerekçeli karar hakkına önem vermekte ve bu hakka uygunluğu sağlamaya çalışmaktadırlar.

Öte yandan, AYM’ye bireysel başvuru yolunun açılması ile yargı kararlarının gerekçelendirilmesi zorunluluğuna, iç hukukumuzda önemli bir yeni korunak daha sağlanmıştır. Nitekim, AYM de, konuya ilişkin olarak AİHM içtihatları ile uyumlu içtihatlar oluşturmaya başlamıştır

II- AHİM Ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında Gerekçeli Karar Hakkı

İçtihadi bir hak olan gerekçeli karar hakkı aslında her başvuruya konu mahkeme kararının kendi içerisinde değerlendirilmesi gereken bir hak olmakla birlikte temelde mahkeme kararlarının, tarafların iddialarını karşılayan, yeterli ve makul gerekçeler içeren, makul sürede ve anlaşılabilir bir dil ile yazılan gerekçeli kararlar olması gerektiğini içermektedir.

Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası gereğince, mahkeme kararlarında, dayanılan gerekçelerin, yeterli şekilde ve tarafların dinlendiğini gösterecek ve adalet yönetiminde kamu denetimini mümkün kılma teminatı verecek şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Sözleşmenin 6. maddesinde güvence altına alınan teminatlar mahkemelerin kararlarında yeterli gerekçe sunma yükümlülüğünü içermektedir. Yargılamanın taraflarının sunmuş olduğu önemli vakıa ve delilleri dikkate alma ve değerlendirme yükümlülüğü çerçevesinde adil yargılama yapıldığının kanıtı ise mahkeme kararının gerekçesidir.

AİHM, gerekçeli karar hakkı kapsamında genel olarak, mahkemelerin, verdikleri kararlarında, kararın dayandığı hususlara ilişkin olarak davanın tüm taraflarının bilgilendirilmesini sağlamak için gerekçe vermelerini zorunlu kılmaktadır. Böylece, demokratik bir toplumda kamunun, yargı kararlarının sebeplerini bilmelerinin yanı sıra ilgililerin de kanun yoluna başvurma hakkını etkili olarak kullanabilmelerine imkan sağlanacaktır. Bununla beraber AİHM, ulusal mahkemelere kararların içerik ve yapısına ilişkin olarak geniş bir takdir hakkı tanımaktadır. Öte yandan, dayanılan hususların yeterli açıklıkta gösterilmesi şartıyla, bir gerekçede davada ileri sürülmüş tüm hususlara cevap verilmesi zorunlu değildir. Ancak, sonuca etkili bir argüman söz konusuysa gerekçede bu hususa özel olarak ve açıkça değinilmesi gerekmektedir.

Konuya ilişkin olarak AİHM, önüne gelen davanın koşulları ışığında karar verebileceğini

Belirtmektedir. Bir kira davasında başvuranın, zamanaşımı itirazına ulusal mahkemeler tarafından cevap verilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. Aynı şekilde, temyiz aşamasında bir başvuranın, ilk derece mahkemesinin oluşumunun anayasaya aykırılığı iddiasının cevaplanmaması da ihlal olarak kabul edilmiştir.

a. AHİM Kararları Işığında Gerekçeli Karar Hakkı

AİHM önüne gelen başvurularda kararın gerekçesi yönünden incelemesini yaparken, tarafların gerekçeyi öğrenememesi, gerekçede tarafların sorularına cevap verilmemesi, kararın yetersiz gerekçe içermesi durumlarında başvurucunun hakkaniyete aykırı şekilde kendini savunma hakkından yoksun bırakılması halinde ihlâlin olduğuna karar vermektedir.

Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası, mahkemeleri, kararlarını gerekçelendirmekle yükümlü kılsa da, bu, her argümana ayrıntılı bir yanıt vermesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Gerekçelendirme yükümlülüğünün kapsamı kararın niteliğine göre değişiklik gösterebilmekle birlikte, bu yükümlülük somut olayın koşulları ışığında incelenmelidir. Bilhassa bir davacının mahkemede ileri sürebileceği delillerin çeşitliliğinin yanı sıra Sözleşmeci Devletlerdeki, yasal hükümler, gelenekler, doktrinsel kavramlar, karar ve hükümlerin sunumu ve yazımı konularındaki farklılıklar dikkate alınmalıdır.

AİHM, RuizTorija/İspanya kararında kiracı olarak bar işleten başvurucunun kiralanan taşınmazın tahliyesine ilişkin bir çekişmede karşı tarafça yapılan temyiz başvurusunun süre sınırlamasına tabi olduğu iddiasına ulusal mahkemeler tarafından cevap verilmemesini gerekçeli karar hakkının ihlali olarak nitelendirmiştir.

AİHM, Rostomashvili/Gürcistan21 kararında iki erkek kardeşi ile birlikte yasadışı ateşli silahların imalatı, bulundurulması ve cinayet suçlarından tutuklanan ve yapılan yargılama sonucunda on beş yıl hapis cezasına çaptırılan başvurucuya ilişkin davada başvurucunun temyiz başvurusunda suç işlediğine dair hiçbir delilin bulunmadığı, hakkındaki tek delilin maktulün babasının tanıklığı olduğu, onun beyanının da cinayeti maktulün babasına haber veren tanıkların beyanı ile çelişkili olduğu, maktulün babasının cinayete tanık olduğuna ilişkin komşularına yani diğer tanıklara hiçbir şey söylemediğinin şüphe uyandırdığı ileri sürdüğüne dikkat çekmiştir. Söz konusu davada olay günü başvuranın cinayet mahallinden uzak köydeki çarşıda görüldüğüne ilişkin tanık beyanının da bulunduğu, maktulün babasının intikam almak amacı taşıyabileceği, ilk derece mahkemesi kararının temel argümanları dahi tartışmaksızın karar verdiğini dile getirmiştir.

b. Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Gerekçeli Karar Hakkı

Mahkeme heyetine hakaret suçundan başvurucu avukat hakkında ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi üzerine baro tarafından disiplin cezasının iptali için açılan davada mahkeme kararının disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına ilişkin karardan üç yıl sonra tekrar soruşturma başlatılmasının 1136 sayılı Kanun'a aykırı olduğuna yönelik şikâyetlerinin mahkeme karar gerekçesinde karşılanmadığı yeterli gerekçeyi içermemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği ileri sürülerek yapılan D. E. başvurusunda, Anayasa Mahkemesi, baro yönetim kurulunca verilen kararda yargı1amanın sonucunda 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 140. maddesine göre tekrar soruşturma başlatılacağından ilk aşamada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, yargılamanın sonucuna göre 1136 sayı1ı Kanun'un 140. maddesi hükmü gereğince tekrar soruşturma başlatılarak başvurucuya kınama cezası verildiği, ilk karardan sonra tekrar soruşturma başlatı1masının başvurucu açısından öngörülemez nitelikte olduğu da söylenemeyeceği, somut olayda yapılan yargılama sonucunda başvurucunun dava dilekçesinde ileri sürdüğü davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak karar verildiği, kararda da hükme ulaşılabilmesi için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

Araştırma Hastanesinde kalp ve damar cerrahisi uzmanı olarak görev yaparken çalışma düzenine uyum sağlamadığı, hakkında sürekli şikâyetlerin geldiği ve klinik hizmetlerinde yetersiz olduğundan bahisle hakkında yapılan soruşturma neticesinde ameliyat listelerine alınmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada dosya kapsamında bulan bilirkişi raporunda bulunan tespitlere yer verilmiş ve hasta güvenliği gözetilerek başvurucunun ameliyat listelerine alınmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı ve tazmini gerektiren bir zararın da bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilen idare mahkemesinde yapılan yargılamada hakkında hazırlanan bilirkişi raporunda mesleki anlamda yetersiz olduğu yönünde hiç bir belirleme olmadığına, yetkili makamlarca mesleki yönden yetersiz olduğu konusunda bir tespitte bulunulmadığına ve İdare Mahkemesi tarafından da bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmadığına ilişkin ileri sürdüğü hususların gerekçeli kararda karşılanmadığından bahisle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği ileri sürülen Ruşen Melih Nebigil başvurusunda Anayasa Mahkemesi idare mahkemesi tarafından gerekçeli kararında davacının bu hususta iddialarına cevap verilmeyerek, idari soruşturma kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda bulunan tespitlere yer verildiği, başvurucunun iddialarını karşılayacak nitelikte dava sürecinde bir bilirkişi raporu alınmayarak yalnızca idari soruşturma kapsamında hazırlanan ve başvurucunun yetersiz olduğuna ilişkin herhangi bir değerlendirme içermeyen rapordaki ifadelere dayanılarak karar gerekçesi oluşturulduğu, başvurucunun karar sonucunu etkileyebilecek nitelikteki mesleki yeterliliğine ilişkin iddialar hakkında makul, ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmaması ve bu şekilde verilen kararın kanun yolu incelemesinden ek bir gerekçe sunulmadan geçerek kesinleşmesi nedenleriyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Yine, Anayasa Mahkemesinin 15.06.2022 tarih ve (Başvuru Numarası: 2018/38165) sayılı kararında özetle; "…43. Somut olayda başvurucunun terör örgütü üyeliği suçundan mahkûm olmasında dayanılan deliller ByLock programı kullanıcısı olması ve örgütle irtibatı nedeniyle kapatılan kurumlarda çalışmasıdır. Gerekçeli kararda soruşturma evresinde temin edilen Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadığından anılan hesap hareketlerinin örgüt liderinin talimatı üzerine gerçekleştirildiği yönünde bir kabule ulaşıldığını ifade etmek mümkün görünmemektedir (bkz. § 15). Yargıtay onama kararında ByLock tespit ve değerlendirme tutanağı beklenilmeden karar verilmesinin sonuca etkili görülmediği ifade edilmiş ancak suçun sübutu için yeterli kabul edilen diğer delillerin neler olduğuna ve bir bütün olarak ByLock kullanımı olgusunun değerlendirme dışı bırakıldığına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun terör örgütü üyeliği suçundan mahkûm olmasında dayanılan -tek olmasa da- belirleyici delilin ByLock kullanımı iddiasına ilişkin veriler olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Başvurucu, yargılamanın tüm aşamalarında ByLock kullanıcısı olduğu iddiasına itiraz etmiş, ByLock tespitine konu GSM hattının kendisine ait olduğunu ancak söz konusu programı indirmediğini ve kullanmadığını savunmuştur.

  1. Somut olayda Mahkemenin, terör örgütüne üye olma suçundan verdiği mahkûmiyet kararında başvurucu hakkındaki davanın sonucuna doğrudan etkili bazı iddiaları ayrı ve açıkça tartışmadığı görünmektedir. Bu kapsamda Mahkemenin başvurucunun FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle ve bilerek dâhil olduğunu gösteren, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren ve delil olarak kabul edilen ByLock kullanımı olgusunu -bu yöndeki kabulün salt sorgu sonucu tutanaklarına dayanması karşısında- Yargıtay uygulamasına uygun olarak teknik verilerle yeterli bir şekilde ortaya koyamamıştır. Ayrıca Bank Asya hesap hareketlerinin mutad nitelikte olup olmadığı ve örgüt liderinin talimatı doğrultusunda örgüte yardım amacıyla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine dair bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu durum, yargılamanın bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkmasına neden olmuştur (terör örgütü üyeliğine ilişkin benzer bir karar için bkz. Veysi Güneş, B. No: 2015/4993, 13/2/2020). 48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir." gerekçesine yer verilerek başvurucunun, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

III- Sonuç

AİHS’in 6. maddesi kapsamında, AİHM içtihatlarıyla tanınan ve korunan gerekçeli karar hakkı, Anayasamızda ve usul kanunlarımızda da yer almaktadır. Temyiz mahkemeleri olarak görev yapan Yargıtay ve Danıştay da, kanun yolu incelemesi yaptıkları ilk derece mahkemesi kararlarında, söz konusu düzenlemelere istinaden gerekçeli karar hakkına ilişkin de denetim yapmaktadırlar.

Belirtmek gerekir ki, ilk derece mahkemesi kararlarında gerekçeli karar hakkı çokça ihlal edilmektedir. Temyiz mahkemelerinin ise, ilk derece mahkemesi kararlarında “yasal ve yeterli” gerekçeye önem verdikleri söylenebilirse de tatmin edici olmayan gerekçeli mahkeme kararlarının da sıklıkla onandığı görülebilmektedir. Söz konusu duruma ilişkin olarak iş yükünün oynadığı önemli rol gerçeği ise kişiler açısından hak ihlali sonucunu değiştirmemektedir.

Adil yargılanma hakkından doğan ve içtihadi bir hak olan gerekçeli karar hakkı, bireyin çaldığı son kapı olan mahkemede neden sorusuna cevap aradığı, bireyin adalet duygusunun tatmin edilmesini beklediği bir insan hakkıdır. Bir mahkeme kararının gerekçeli karar hakkının içerdiği hususları taşıması şüphesiz hâkimlerin liyakatiyle de doğrudan ilgilidir. Liyakatli bir hâkimin tarafların iddiasını karşılayan, yeterli ve makul gerekçe içeren, anlaşılabilir bir dil ile yazılan gerekçeli kararı ancak adaleti tesis edebilecek, yargının temel işlevini yerine getirebilecektir. Diğer yandan hukuk davalarında dava dilekçelerinin, ceza yargılamalarında savunmaların ya da şikâyet dilekçelerinin dava dosyalarının bel kemiği olduğu düşünüldüğünde davacıların veya davacı avukatların da iddialarını gerekçelendirmekle yükümlü olduğu sonucuna varılmaktadır. Zira dava dilekçesinde ve savunma dilekçelerinde iddialar ne kadar açık ve delillendirilmiş olursa hâkimler tarafından da tarafların iddialarını karşılayan, yeterli ve makul gerekçe içeren gerekçeli kararının taraflara teslimi de o derece mümkün olmaktadır. Bu nedenle gerekçeli karar konusundaki liyakatin önemi aslında hukuk fakültesine giriş koşullarında aranacak liyakat ve hukuk fakültelerindeki eğitimin kalitesine kadar geriye götürülebilir.

Ülkemizde, yargılama faaliyetinde belirli hedef sürelerin tutturulmaya çalışılması günümüzde gerekçeli karar hakkının ihlali nezdinde büyük tehlike oluşturmaktadır. Burada önemli olan ise gerekçeli kararların niceliği ile niteliği arasında bir denge oluşturulmasıdır. Olması gereken ise makul sürede tarafların iddialarını karşılayan, makul ve yeterli gerekçeler içeren, anlaşılabilir bir dil ile yazılan gerekçeli kararlardır.


Yorum Yaz