Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu (TCK md. 109)

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu (TCK md. 109)

1. GİRİŞ

Hürriyet, “adalet kanununda ve te’dibte, başka hiç kimsenin, kimseye taarruz ve tahakküm etmemesi ve herkesin hukukunun meşru olarak korunması, herkesin meşru hareketlerinde tam serbest olması” biçimlerinde tanımlanmaktadır.[1]

Eski çağlarda insanların hak ve hürriyeti söz konusu olmamış, kölelik yaygın olarak kabul edilen bir durum olmuştur. Ancak hürriyet kavramı, zamanla mücadeleler sonucunda yazılı metinlerde yer bulmaya başlamış ve çeşitli öğretilerle birlikte ulusal ve uluslararası metinlerde de yerini almıştır. Günümüzde hürriyetler, kanunlarda, anayasalarda ve uluslararası metinlerde tanınmış durumdadır. Ancak sadece metinlerde düzenlenmiş olmaları hürriyetlerin korunması anlamına gelmez. Hürriyet ihlallerini en aza indirmek, caydırıcı yaptırımlar düzenlemek ve uygulamak gerekmektedir.

Hürriyet, kişinin varoluşuyla birlikte sahip olduğu irade ve hareket serbestisidir. Devletin vermediği, doğal olarak (doğuştan) kişinin sahip olduğu bir haktır. Hürriyetin korunması için hukuk kuralları gereklidir ve hukuk, kişinin benliğini oluşturması ve geliştirmesi için gerekli olanakları sağlamakla yükümlüdür. Hürriyet, tarih boyunca pek çok hürriyet ihlaliyle karşılaşmış ve bazen kötü amaçlar için kullanılmıştır. Bu nedenle, hürriyet kelimesinin kullanımı bazı durumlarda endişe yaratabilmektedir.[2]

“Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu”, kişinin hareket hürriyetini korumak amacıyla düzenlenmiş bir suçtur. Kişinin serbestçe hareket edebilmesi, diğer insan haklarının işlevsel olabilmesi için oldukça önemlidir. Hürriyetin korunması, cezai yaptırımlarla desteklenmelidir.

Anayasamızın 19. maddesinde Kişi Hürriyeti ve Güvenliği[3], 23. maddesinde Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti[4] düzenleme altına alınmıştır

Anayasa’nın bu hükümlerle koruma altına aldığı “hürriyet”in Türk Ceza Kanunu'ndaki yansıması ise; TCK md. 109’da yer alan "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçunu düzenleyen hükümdür. Madde metni şu şekildedir: “(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Bu suçun; a) Silahla, b) Birden fazla kişi tarafından birlikte, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı, f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.

(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla ilgili olarak, Türk Ceza Kanunu'nun 110. maddesinde "etkin pişmanlık" hali düzenlenmiştir. Buna göre, suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadar indirim yapılır.   

TCK'nın 111. maddesinde ise tüzel kişilerle ilgili özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu hükme göre, tehdit, şantaj, zorlama veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının işlenmesi sonucunda tüzel kişilere haksız menfaat sağlanmışsa, bunlara tüzel kişilere özel güvenlik tedbirleri uygulanır.

5237 sayılı TCK'nın 109. maddesi, mülga 765 sayılı TCK'da ayrı ayrı düzenlenen birçok suç tipini bir araya getirerek suçun nitelikli hallerini düzenlemiştir. Örneğin, memur tarafından işlenen hürriyeti tahdit suçu (765 sayılı TCK md. 181) ve küçüklerin kaçırılması ve alıkonulması suçu (765 sayılı TCK md. 182) gibi suçlar yeni düzenlemede suçun nitelikli halleri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, 765 sayılı TCK'da yer alan kız, kadın ve erkek kaçırma suçları (765 sayılı TCK md. 429-433) 5237 sayılı TCK'ya alınmamıştır. Bu nedenle bu tür davranışlar 5237 sayılı TCK’nın 109. maddesi kapsamında ele alınmaktadır. Benzer şekilde, 765 sayılı TCK md. 499'da düzenlenen adam kaldırma suçu da 5237 sayılı TCK’ya alınmamıştır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kişinin bir yere gitmek veya bir yerde kalmak özgürlüğünden mahrum bırakılması şeklinde işlenebileceği kanunda açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle hareketli bir suç olarak ele alınmıştır. Bu suçta belirtilen hareketlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi yeterlidir. Bu yüzden suç seçimlik hareketli bir suç olarak kabul edilmiştir. Oysa 765 sayılı Kanunda suç serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmişti.[5]

2. SUÇLA KORUNAN HUKUKİ DEĞER

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılmayı cezalandıran TCK md. 109 hükmü, kişilerin dış hürriyeti olarak adlandırılan, kendi istek ve iradeleri doğrultusunda hareket edebilme ve yer değiştirme özgürlüklerini korunmayı hedeflenmektedir.[6] Suç ile korunan hukuki menfaat, kişilerin bir yerde kalma veya bir yere gitme konusunda tercih yapabilme serbestisidir. Zira kanunda da kişinin bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılmasından bahsedilmektedir. Zira kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile insanların bu özgürlüğü ihlal edilmektedir.[7]

3. SUÇUN UNSURLARI

3.1. Maddi Unsurları

a. Fail, Mağdur, Konu

Herhangi bir kişi, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun faili olabilir. TCK md. 109’da bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere götürmek veya bir yerde tutmak suretiyle hürriyetinden yoksun bırakan kişiden bahsedildiğinden, suçun faili açısından özel bir nitelik aranmaz.

Ancak eğer fail, kamu görevinden kaynaklanan yetkisini kötüye kullanarak suçu işlerse, cezanın ağırlaşması söz konusu olabilir (TCK md.109/3-d). Bunun yanı sıra, fail ile mağdur arasında üstsoy-altsoy veya eş ilişkisi varsa, bu durum suçun ağırlaştırıcı bir nedeni olarak kabul edilir (TCK m.109/3-e).[8]

Hürriyetten yoksun kılma suçu, mağdur açısından herhangi bir özelliğe sahip değildir. Herkese karşı işlenebilen bir suçtur. Başka bir deyişle, irade yeteneğine sahip olup olmadığına bakılmaksızın her insan bu suçun mağduru olabilir.[9]

Suç ile potansiyel hareket hürriyetinin korunduğunu savunanlar, yer değiştirme yönünde irade oluşturabilen ve bunu gerçekleştirebilecek durumda olanların, gerçekte yer değiştirmeye yönelik iradelerinin varlığı gerekmeksizin suçun mağduru olduğunu kabul etmektedirler. Buna göre, bir yere gitme veya bir yerde kalma konusunda bir iradesi olmayan ve hürriyetinin sınırlandığını hissetmeyen kişi suçun mağduru değildir. Buna ilişkin olarak doktrinde; (A)'nın (B)'yi uzun bir süre odaya kilitlemesi ve (B)'nin bunun farkına varmaması gibi durumlar örnek olarak gösterilmektedir.[10]

Buna karşılık azınlıktaki görüş ise, mağdurun belirli bir yere gitme veya bir yerde kalma yönünde irade oluşturabilen bir kişi olabileceğini savunmaktadır. Ancak, bu görüşü savunanlar, farazi hareket etme iradesini göz ardı etmemektedir. Mağdurun hareket etme yönünde irade oluşturabileceği, ancak failin etkisiyle gerçekleştirmekten vazgeçtiği durumlarda farazi hareket etme iradesinin engellendiği ifade edilmektedir. Ayrıca, mağdurun failin manevi baskısı nedeniyle hareket etme iradesini düşünerek güncel bir irade oluşturmadığının belirlendiği durumlarda da suçun oluştuğu kabul edilmektedir.[11]

Kanaatimizce; fiilin işlendiği sırada mağdurun serbestçe hareket edebilme kabiliyetine sahip olup olmadığının veya bu hareket serbestisini kullanmak isteyip istemediğinin herhangi bir önemi yoktur. Dolayısıyla TCK md. 109, potansiyel hareket özgürlüğünü koruma altına almıştır.[12]

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu, bir kişinin hukuka aykırı olarak bir yere gitmesini veya bir yerde kalmasını engelleyerek hürriyetinden mahrum bırakmayı içerir. Kişinin hürriyeti, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu'ndan farklı olarak, "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak" şeklinde somutlaştırılmıştır. Hürriyetten mahrum bırakma durumu kısa veya uzun süreli olabilir ve bu durum suçun oluşumunu etkilemez. Anlık müdahaleler suçun oluşumunu engeller.[13] Sürenin kısalığı, tek başına suçun oluşumu hakkında hüküm vermek için yeterli değildir. Somut olayın özellikleri göz önüne alınarak takdir edilmelidir.[14]

Suç mağdurun hukuka aykırı bir şekilde hürriyetinin kısıtlanması ile mümkündür. Suç, kasıtlı veya ihmal yoluyla işlenebilir. Suçun işlenme şekli konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Dolayısıyla suç, çeşitli şekillerde işlenebilir. Örneğin, bir kişinin kapalı bir yerde tutulması veya bulunduğu yerden serbest iradesiyle ayrılmasını engelleyici önlemler alınması gibi durumlar TCK md.109 kapsamında değerlendirilmelidir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla ilgili olarak, mağdurun bir yerden başka bir yere gitmek için zorunlu olarak bağlı olduğu araçların alınması veya bu araca zarar verilerek kullanılmasına engel olunması durumunda da TCK md. 109 oluşmuş olacaktır. Örneğin, teleferik ile çıkılması mümkün bir yerde teleferiğe müdahale edilerek bozmak, felçli bir kişinin tekerlekli sandalyesini almak gibi hareketler, kişinin hareket serbestisini ortadan kaldıracağından dolayı TCK’nın 109. maddesinde düzenlenen suçun oluşmasına sebep olacaktır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, silah, uyuşturucu gibi fiziki araçlar kullanılarak gerçekleştirilebileceği gibi tehdit, hile gibi manevi araçlarla da işlenebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu sürekli olarak devam eden kesintisiz (mütemadi) bir suçtur. Fiil, kesinti gerçekleştiği anda sona erer. Kesinti, failin iradesiyle ya da dış etkenlerle meydana gelebilir.[15]

3.2. Subjektif Unsuru

Kişiyi hürriyetinden mahrum bırakma suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Bu suç için genel kast yeterlidir ve taksirle işlenmesi mümkün değildir.[16] Fail, bilinçli olarak mağdurun hareket edebilme özgürlüğünü ortadan kaldırmalıdır.

Bu suçu işleyen failin kastı, doğrudan kast olabileceği gibi olası kast da olabilir. Olası kast halinde TCK md. 21/2'ye göre failin cezası indirilecektir. Aslında failin niyeti, suçun oluşması açısından önemli değildir. Ancak, suçun cinsel amaçla işlenmesi cezanın arttırım sebebidir (TCK m.109/5). Bundan başka ayrıca, suçun terör faaliyetleri çerçevesinde terör amacıyla işlenmesi durumunda, suç terör suçu olarak kabul edilecek ve failin cezası artırılacaktır (TMK md. 4a, md. 5). 

3.3. Hukuka Aykırılık Unsuru

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun gerçekleşmesi, bunu hukuka uygun hale getiren bir neden bulunmadığında mümkündür. Bu suç tipi açısından hukuka uygunluk nedenleri olarak; meşru müdafaa (m. 25/1), görevin yerine getirilmesi (m. 24/1), hakkın kullanımı (m. 26/1) ve ilgilinin rızası (m. 26/2) sayılabilir.

Suçun kanuni tanımında yer alan "hukuka aykırı olarak" ifadesinin hukuki niteliği doktrinde tartışmalıdır. Türk doktrininde hâkim olan bir görüş, suç tanımlarında yer alan bu tür ifadelerle fiilin hukuka aykırılığının ayrıca gösterilmesi gerektiğidir. Bu durum, "hukuka özel aykırılık" olarak adlandırılmaktadır. Hukuka özel aykırılığı içeren suçlarda, bu unsuru failin kastının bir parçası olduğu ve dolayısıyla suçun oluşabilmesi için failin hukuka özel aykırılığı bilerek hareket etmesinin gerektiği kabul edilmektedir. Bunun dışında, hukuka özel aykırılığı içeren suçların doğrudan kastla işlenebileceği ve olası kastla bu suçların işlenmesinin mümkün olmadığı savunulmaktadır.[17]

Diğer bir görüşe göre, eğer hukuka aykırılık kanuni tanımdaki maddi unsurlardan birini nitelendirmek için kullanılıyorsa, kastın konusunu oluşturur. Buna karşılık, hukuka aykırılığın suçun genel unsuru olarak tipik hallerde yer aldığı durumlarda, suçun kanuni tanımında bir unsur olarak kabul edilmediği için kastın konusunu değil, kusurluluğun konusunu oluşturur.[18] Kanun koyucu, bu şekilde hâkimi özellikle olayda bir hukuka uygunluk sebebinin var olabileceğini düşünmesi noktasında uyarır.

Kısacası, kanunda geçen "hukuka aykırı olarak" ifadesi, suçun unsurlarını nitelendirmekten ziyade, kanundaki suç tipinin bütününe yönelik bir ifade olarak yer almaktadır. Dolayısıyla, bu ifadeyle kanun koyucu, hâkimi somut olayda failin eylemi işlerken bir hukuka uygunluk sebebinin varlığını araştırmaya yönlendirmek istemiştir. Hukuka aykırılığın suç tipinin geneline yönelik olduğu kabul edilen bu tür durumlarda, konu haksızlık bilinci kapsamında kalır ve bu tür hukuka aykırılıklar kastın kapsamı dışında değerlendirilir, dolayısıyla failin somut olayda bu kastla hareket edip etmediği araştırılmaz. Ayrıca, bu tür suçların olası kastla işlenebilmesi de mümkün hale gelir. Ancak belirtmek gerekir ki, madde gerekçesinde açıkça "hukuka aykırı olarak" ifadesinin hukukun izin vermediği durumları ifade ettiği belirtilmiştir.

4. SUÇU AĞIRLAŞTIRICI NEDENLER (Nitelikli Halleri)

4.1. Suçu işlemek için veya suçun işlendiği sırada cebir, tehdit veya hile kullanılması (TCK m.109/2)

Kanun koyucu, suçun oluşmasına yol açan hürriyetin sınırlanması için cebir, tehdit veya hile kullanılmasını cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli bir durum olarak düzenlemiştir. Bu durum, bileşik bir suç oluşturmuş olup, cebir ve tehdit kullanımı, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmayı nitelikli hale getiren unsurlar olarak düzenlenmiştir.

Cebir kullanma suçunu düzenleyen TCK md. 108 cebrin mahiyetini belirleyebilmek için göz önünde bulundurulmalıdır. TCK md. 108’de cebrin tanımı yapılmamış olmakla birlikte, zorlama amacıyla cebir kullanılması durumunda failin kasten yaralama suçundan cezalandırılacağı belirtilmiştir. Bu şekilde, cebrin aynı zamanda kasten yaralamayı oluşturan hareketlerden ibaret olduğuna işaret edilmektedir. Madde gerekçesinde, cebre maruz kalan kişinin fiziksel gücünün neden olduğu acının etkisiyle belirli bir yönde hareket etmeye zorlandığından bahsedilerek, cebrin kasten yaralamayı oluşturan acı veren hareketlerden ibaret olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla, fiziksel güç tarafından neden olan zorlamalar cebiri oluşturmaktadır.[19]

Bu çerçevede, kişiyi hürriyetinden mahrum etmek için fiziksel güç kullanımı TCK md. 109/2’ye göre nitelikli bir durumu oluşturacaktır. Yargıtay bir kararında TCK md. 109/2’deki cebrin sadece maddi cebri ifade ettiğini, somut olayda maddi cebrin nasıl gerçekleştiğinin kararda gösterilmeden bu nitelikli durumun uygulanmasını hukuka aykırı bulmuştur. (Yargıtay 5. CD. 07.02.2006, 19137/691)

Bir kişi, tehdit yoluyla da hürriyetinden yoksun hale getirilebilir veya hürriyetinden yoksun olduğu bir durumda tehdide maruz kalabilir. Tehdit, failin isteğinin yerine getirilmemesi halinde mağdura yönelik olarak bildirilen bir kötülüğü ifade etmektedir. Tehdit, objektif olarak mağduru korkutmaya uygun ve etkili olacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Mağdurun hürriyetini sınırlamaya zorlama veya hürriyeti sınırlanmışken bu durumun tehditle devam ettirilmesi halinde, TCK madde 102/2 hükmü uygulanacaktır.

Aynı şekilde, bir kişi hile yoluyla da hürriyetinden yoksun hale getirilebilir. Hile, bir kişinin belirli bir beyan veya davranışla yanıltıcı hareketlerde bulunarak, yanlış bir inanç oluşturmayı veya mevcut yanlış inancı devam ettirmeyi amaçlayan kasıtlı yanıltıcı davranışlardan oluşur. Hile durumunda, mağdur gerçeği bilseydi, kendisinden beklenen davranışı yapmayacağı bir durum söz konusu olduğundan kişinin hürriyeti ihlal edilir. Ancak hile sonucunda elde edilen netice, zor kullanılarak veya tehdit edilerek elde edilecek neticeyle aynıdır.[20] Bu doğrultuda, bir kişinin hileyle kandırılarak hürriyetinden yoksun bırakılması veya hileyle bu durumun devam ettirilmesi, TCK md. 109/2 hükmünde düzenlenen nitelikli halini oluşturur.

4.2. Suçun Silahla İşlenmesi (TCK m.109/3-a)

Kanun koyucu, hürriyetin sınırlanması suçunun işlenmesinde silahlı olmanın sağladığı kolaylığı dikkate alarak bu nitelikli hali düzenlemiştir. Failin silahlı olması mağdurun hürriyetinin sınırlanmasına karşı göstereceği direnci bertaraf etmekte ve suçun kolaylıkla işlenmesini sağlamaktadır.[21]

Burada TCK m.109/3-a’nın uygulanması suçun işlenmesinde kullanılan aracın TCK md. 6/1 hükmünün (f) bendinde belirtilen gruplardan birine dahil olup olmadığına bakılarak belirlenecektir. Buna göre, “f) Silah deyiminden; 1. Ateşli silahlar, 2. Patlayıcı maddeler, 3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, 4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, 5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler” anlaşılır.

Bu nitelikli halin uygulanması açısından suçun "silahla işlenmesi" kavramı tartışmalıdır. Bir görüşe göre, suçun silahla işlenmesi, fiilin icrası sırasında ve bunu gerçekleştirmek için kullanılmış olması anlamına gelir.[22] Yani sadece silahın varlığı nitelikli halin uygulanması için yeterli değildir. Diğer görüş ise, silahın görünür bir şekilde failin üzerinde bulunmasını nitelikli halin uygulanması için yeterli saymaktadır ki bizce de; failin sadece üzerinde silah bulundurması nitelikli halin gerçekleştiğinin kabulü için yeterli değildir.[23] Fail, silahtan fiilin icrasını kolaylaştıracak şekilde faydalanmış olmalıdır. Örneğin belindeki silahı sadece göstermesi bile bunun için yeterli olmalıdır.

4.3.Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi (TCK md. 109/3-b)

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinde nitelikli bir hal olarak kabul edilir ve bu durum failin cezasının ağırlaşmasına neden olur. Düzenlemede "birden fazla kişi" ifadesi kullanıldığı için suçun en az iki kişi tarafından birlikte işlenmesi gerekmektedir. Kanun koyucu suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi halinin, fiilin gerçekleştirilmesini kolaylaştıracağı ve mağdurun savunmasını zorlaştıracağı gerekçesiyle ağırlaştırıcı nedenler arasında saymıştır.

“Birlikte işleme” fiili, hareket eden iki kişinin müşterek fail olmasını gerektirir (TCK md. 37). Ancak; suça iştirak edenler bakımından, bir kişinin yardım eden veya azmettiren sıfatına sahip olarak fiile katkıda bulunması durumunda bu nitelikli hal uygulanamaz.[24]

4.4. Suçun Kişinin Yerine Getirdiği Kamu Görevi Nedeniyle İşlenmesi (TCK md. 109/3-c)

Kamu görevlisine karşı, yerine getirdiği görevi nedeniyle hürriyetinden yoksun bırakma suçunun işlenmesi, cezasının artırılmasını gerektiren diğer nitelikli bir haldir. TCK md. 109/3-c’nin uygulanabilmesi için, fiilin sadece kamu görevlisi sıfatını taşıyan bir kişiye karşı işlenmesi yeterli değildir. Kamu görevlisinin yerine getirdiği görev nedeniyle işlenmiş olması gerekmektedir. İşlenen fiil ile kamu görevi arasında illiyet bağı tespit edilmelidir. Ayrıca, fiilin kamu görevlisinin görevi ifa ettiği sırada değil, daha sonra gerçekleşse dahi ifa edilen görev dolayısıyla işlenmiş olması yeterli olacaktır.[25]

Faili suça sevk eden neden, kamu görevlisinin yerine getirdiği görevidir. Bu nedenle, nitelikli halin oluşumu için, failin bizzat kamu görevlisinin kendisini hürriyetinden yoksun bırakılması yeterli değildir. Ayrıca kamu görevlisinin yerine getirdiği görevden dolayı bir yakınının hürriyetinden yoksun bırakılması da bu kapsamda değerlendirilmelidir.[26] Örneğin, bir polisin yapmış olduğu işleme tepki olarak eşinin kaçırılması durumunda, suçun nitelikli şekli uygulanır.

4.5.Suçun Kamu Görevinin Sağladığı Nüfuz Kötüye Kullanılmak Suretiyle İşlenmesi (TCK md. 109/3-d)

Kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun bırakması, suçun ağırlaşmasına sebep olmaktadır. Bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanabilmesi için, failin kamu görevlisi olması ve bu sıfatı kullanarak sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanması gerekmektedir.[27] Bu iki koşul birlikte gerçekleşmelidir. Başka bir ifadeyle, kamu görevlisi, sahip olduğu yetkiden kaynaklanan otoriteyi kullanarak sözünü kabul ettirebilmelidir.[28] Ayrıca, kamu görevlisinin bu sıfatı hukuka uygun şekilde elde etmiş olması gerekmektedir. Görev ve görevin kapsamı, yasalar tarafından belirlenmektedir.[29]

4.6.Suçun Belirli Kişilere Karşı İşlenmesi

Suçun nitelikli halleri olarak kabul edilen durumlar şunlardır: Üstsoy, altsoy veya eşe karşı işlenmesi, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye (hastalığı, malullüğü veya ruhsal ya da fiziksel güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan aciz bir kimseye) karşı işlenmesi gibi durumlar kanun tarafından belirlenmiştir.

Kanun koyucu, çocuklara ve bedenen veya ruhen kendini savunamayacak durumda bulunanlara karşı fiilin işlenmesindeki kolaylığı dikkate alarak bu nitelikli hali kabul etmiştir. Ancak çocuk, failin altsoyu ise TCK md. 109/3-e’ye göre hareket etmek gerekir.

“Çocuk”, henüz on sekiz yaşını doldurmamış bireydir (TCK md. 6/1-b). Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun, çocuktan başka yaşı, hastalığı, malullüğü veya ruhsal ya da fiziksel güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan aciz bir kimseye karşı işlenmesi de cezanın ağırlaştırılması sonucunu doğuracaktır.

Üstsoy ve altsoy kavramları, Medeni Kanun'a göre belirlenmelidir. Medeni Kanun'un 17. maddesine göre, bir kişiyle kendisinden gelen (üreden) kişiler arasında üstsoy hısımlığı, bir kişiyle kendisinden gelenler (üreyenler) arasında ise altsoy hısımlığı bulunmaktadır. Üstsoy ve altsoy durumunda olanların hürriyetinden yoksun bırakılması, suçun nitelikli halini oluşturmaktadır. Altsoy durumunda, çocuklar olduğu gibi on sekiz yaşını doldurmuş kişiler de bulunabilir.

Karı veya kocadan birinin diğerini hürriyetinden yoksun bırakması da cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli bir haldir. Bu suç bakımından fail ile mağdur arasında evlilik ilişkisi olup olmadığı, Medeni Kanun hükümlerine göre belirlenir. Başka bir ifadeyle, evli olanlar arasında işlenen bu tür eylemler, nitelikli halin var olduğu bir durumu oluşturur.

4.7. Suçun Cinsel Amaçla İşlenmesi

Kanun koyucu, suçun cinsel amaçla işlenmesini suçun cezasında yarı oranında artırım gerektiren bir nitelikli hal olarak kabul etmiştir. Kanun koyucu, bu düzenlemesinde sadece cinsel amaçtan bahsetmiş olup, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan spesifik olarak bahsetmemiştir. Bu nedenle, bu düzenlemenin, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmanın cinsel saldırı, cinsel istismar ve cinsel taciz gibi fiillerin gerçekleştirilmesine imkân sağlamak amacıyla icra edildiği durumları kapsadığı şeklinde düşünülmesi gerekmektedir.[30]

Bu düzenleme, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakan eylemlerin cinsel amaçlı olarak gerçekleştirildiği durumlarda cezanın yarı oranında artırılmasını hedeflemektedir. Bu da cinsel saldırı, cinsel istismar ve cinsel taciz gibi suçlara ilişkin olarak değerlendirilebilir.

5. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ ŞEKİLLERİ

5.1.Teşebbüs

Kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakma suçu, belirli bir sürenin geçmesi gerekmeyen kesintisiz bir suçtur. Hürriyetinden yoksun bırakma girişimi, ancak suç tamamlanana kadar mümkündür. Bu suçta, eylemin tamamlanması ile icra hareketlerinin devam etmesi farklı zamanlarda olabilir. İcrayı tamamlamış olan bir eylem halen devam ederken üçüncü bir kişi tarafından sonlandırılması mümkündür. Bu durumda tamamlanmış suç söz konusudur.[31]

Bu bağlamda, failin mağduru hürriyetinden yoksun bırakmak için harekete geçtiği ancak elinde olmayan nedenlerle eylemi tamamlayamadığı durumlarda girişim söz konusu olacaktır. Dolayısıyla TCK md. 109’a teşebbüs mümkündür (TCK md. 36-37). Hareket hürriyetinin tamamen ortadan kalkmadığı, ancak serbest hareketin zorlaştırıldığı durumlarda da doktrinde girişimin kabul edilmesi gerektiği savunulmaktadır.

Özetleyecek olursak; teşebbüs, failin hürriyeti kısıtlama eylemlerine başlaması ancak tamamlayamaması durumunda ortaya çıkar. Suçun tamamlanması için belirli bir sürenin geçmesi gerekli değildir. Hareket hürriyeti tamamen kaldırılmamış, ancak zorlaştırılmış durumlarda da girişim kabul edilir.[32]

5.2.İştirak

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun, kural olarak iştirak halinde işlenebilmesi mümkündür (TCK md. 37-39). Failler birlikte suç işleme kastıyla hareket etmiş olabilecekleri gibi; biri diğer failin eylemine, yardım etmek suretiyle, katılmış da olabilir.

Birden fazla kişinin birlikte, iştirak halinde kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu işlemeleri durumunda faillerin cezaları TCK md.109/3-b uyarınca artırılacaktır.

Ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu kesintisiz bir suç olduğundan, fiilin icrası sona erinceye kadar faillerden birisinin müşterek fail olarak suça katılması mümkündür.[33] Örneğin; fail (A) mağduru 3 gündür bir odada hapsederken fail (B)’yi bu hususta görevlendirirse fail (B) zaten işlenmekte olan bir suça iştirak etmiş olacaktır.

Bir kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuna azmettiren veya yardım eden şeklinde katılmak da mümkündür. Yardım eden olarak suçun işlenmesine başlanmadan önce veya suçun işlenmesi sırasında katılım mümkündür. Ancak azmettirme için, suçun işlenmesine başlanmamış olması gerekmektedir.[34]

Suçun işlenmesine başlanan kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunda azmettirme, suçun nitelikli şekilleri açısından tartışılabilir. Bizce, suçun temel şeklini işleyen faile suçun nitelikli şeklini işlemesi yönünde karar veren kişiyi, diğer şartların da gerçekleşmesi kaydıyla azmettiren olarak sorumlu tutmak mümkündür.

5.3.İçtima

TCK md. 109/6 şu şekildedir; “Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”.  Öyleysekişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla veya bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, faile ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler de uygulanacaktır.[35]

Cebir veya tehdit kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu işlendiğinde, cebir veya tehdit kullanılması TCK md. 109/2’de nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla faile ayrıca cebir (TCK md.108) veya tehdit (TCK md. 106) suçlarından dolayı ceza verilmez.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yağma suçuyla birlikte de işlenebilir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu TCK md. 223’de düzenlenen ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu ile birlikte işlendiğinde, failin ayrıca TCK md. 223/4 uyarınca cezalandırılması gerekmektedir.[36]

6. YAPTIRIM VE KOVUŞTURMA USULÜ

Türk Ceza Kanunu'nun 109. maddesinde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli için öngörülen ceza, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 109/1). Suçun nitelikli hali ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup, bu durumda ise ceza iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasını gerektirmektedir (TCK md. 109/2).

Maddenin üçüncü fıkrasında yer alan nitelikli unsurların fiilde bulunması halinde, faile 1. ve 2. fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılmalıdır. Dördüncü fıkra ise nitelikli halin varlığı durumunda faile ayrıca bin güne kadar adli para cezası verilmesini öngörmektedir. Adli para cezasının alt sınırı, TCK md. 50'ye göre 5 gündür.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel amaçla işlenmesi durumunda, TCK md. 109/5 gereğince verilecek cezalar yarı oranında artırılır.

Eğer kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bir tüzel kişi yararına işlenirse, TCK md. 111 uyarınca özel hukuk tüzel kişisi hakkında TCK md. 60'da öngörülen tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri uygulanır.

Ayrıca, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu kasıtlı bir suç olduğundan, mahkûmiyet halinde failin belli haklardan yoksun bırakılması söz konusu olacaktır. Bu yoksunluklar, kişinin mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam eder (TCK md. 53/1-2). Suç, kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle işlenirse, TCK md. 53/5 gereğince verilen cezanın yarı oranıyla bir katı arasında hak yoksunluğu da uygulanır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, takibi şikâyete bağlı olmayan ve re'sen soruşturulan bir suçtur. Bu suç, bir kişinin hürriyetinin kısıtlanması anlamına gelir ve kesintisiz bir suç olarak kabul edilir. Hürriyetinden yoksun bırakma eylemi gerçekleştirildiği anda suçun işlendiği kabul edilir. Bu durumda, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuyla ilgili davanın görülmesine yetkili mahkeme, kesintinin gerçekleştiği yer mahkemesidir. Yani, eylemin gerçekleştiği yerdeki mahkeme davaya bakmaya yetkilidir. Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 12/2. maddesi[37] bu ilkeyi düzenlemektedir.

Ayrıca, zaman aşımı hürriyetinden yoksun bırakma suçunun kesintiye uğradığı tarihten itibaren başlar. Türk Ceza Kanunu'nun 66/6. maddesi bu durumu belirtmektedir. Bu hükümler, hürriyetinden yoksun kılma suçunun ciddiyetini vurgulamakta ve suçun işlenmesi durumunda adli mercilerin hızlı bir şekilde harekete geçmesini sağlamaktadır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli (TCK md. 109/1) için dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıldır (TCK md. 66/1-e). Ancak, dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi durumunda, dava zamanaşımı süresi en fazla 12 yıl olabilir (TCK md. 67/4).

Bu suçun nitelikli halleri (TCK m. 109/2) için dava zamanaşımı süresi ise suçun işlendiği tarihten itibaren 15 yıldır (TCK md. 66/1-a). Yine, dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla 22 yıl 6 ay olabilir (TCK md. 67/4).

Ancak, suçun işlendiği sırada fail, on iki yaşını doldurmuş olup da henüz on beş yaşını doldurmamışsa bu sürelerin yarısı, on beş yaşını doldurmuş olup da henüz on sekiz yaşını doldurmamışsa bu sürelerin üçte ikisi geçtiğinde zamanaşımı süresi dolmuş sayılır (TCK m.66).

7. SONUÇ

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun özel hükümlere ilişkin ikinci kitabının kişilere karşı suçlar başlıklı ikinci kısmının hürriyete karşı suçlar başlıklı yedinci bölümünün 109. maddesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu düzenlemektedir. Bu suç, kişinin sahip olduğu hareket etme serbestisini hukuka aykırı bir şekilde kısıtlayanları cezalandırmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda suç, kişinin vücut dokunulmazlığının da koruma altına alındığı durumlarda da gerçekleşebilir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun faili herhangi bir kişi olabilir. Ancak kamu görevlisi tarafından suçun işlenmesi durumunda, kamu idaresinin itibarına zarar verme söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu durum suçun nitelikli hallerinden biri olarak düzenlenmiştir.

Mağdur açısından suç tipi herhangi bir özelliğe bağlı değildir. Suçun mağduru, hürriyeti kısıtlanan herhangi bir kişi olabilir. Hareket serbestisini kullanma yetisine sahip olup olmadığı veya bu özgürlüğü kullanmak isteyip istemediği önemli değildir.

Suçun işlenmesi sırasında kullanılan araç veya hareket önceden belirlenmemiştir. Mağdurun özgürce hareket edebilme hürriyetinin fail tarafından kısıtlanması yeterlidir bunun nasıl gerçekleştiği suçun tamamlanması bakımından önemli değildir. Suçun unsurlarının tamamı gerçekleştiği anda suç tamamlanır ve mağdurun özgürlüğüne geri kavuşmasıyla sona erer.

Suçun icrai veya ihmali hareketle gerçekleşmesi mümkündür. Ancak ceza sorumluluğuna yol açabilecek ihmali hareketler için özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, ihmali hareketlerden dolayı suçun cezalandırılamayacağı kanunilik ilkesi gereği kabul edilmelidir.

Suçun işlendiği süre ile ilgili kanunda doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. Yani sürenin kısa veya uzun olmasının neticeye herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Ancak suçun niteliği gereği kişinin hürriyetinden mahrum bırakılması, hukuken kabul edilebilecek bir zaman dilimi süresince devam etmesi gerekmektedir.

Bu suç tipi, potansiyel hareket hürriyetini korumaya yöneliktir. Bu nedenle bizce, mağdurun hareket etme veya belirli bir yerde kalma yönünde iradesinin oluşup oluşmadığına bakılmaksızın, failin hürriyeti sınırlamaya yönelik eylemleri ile suç tamamlanmış olacaktır.

Suçun işlenmesi için hukuka aykırılık unsuru gerekmektedir. Hürriyeti kısıtlayan eylemin hukuka uygun hale getiren bir nedenin bulunmaması gerekmektedir.

Suçun kasten işlenebilmesi mümkün olduğu gibi olası kastla da işlenebilmesi mümkündür. Genel kastın varlığı suçun gerçekleşmesi için yeterlidir, özel bir amaca gerek yoktur. Suç, taksirle işlenebilse dahi kanunda taksirli hareketlere yönelik bir düzenleme bulunmadığından taksirle işlenen suçlar cezalandırılamaz.

Ayrıca suça iştirak mümkündür. Suç, birden fazla fail tarafından işlenmişse, nitelikli hallerden biri oluşabilir.

Suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali gerçekleşirse, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Suçun cinsel amaçla işlenmesi durumunda ceza ağırlaştırıcı nitelikli haller tatbik edilebilir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, şikâyete bağlı bir suç değildir. Savcılık tarafından re'sen takip edilir. Yetkili mahkeme ise, kesintinin gerçekleştiği yer mahkemesi olup, davaya bakmakla görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.

Yukarıda kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu konusu genel itibariyle açıklanmış olup bu hususlar somut olaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak açısından avukat danışmanlığında hukuki sürecin yürütülmesi faydalı ve doğru olacaktır.

KAYNAKÇA:

  • Ayşe Duygu Özgüven, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2011.
  • D. Tezcan/M.R. Erdem/R.M. Önok, “Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku”, Seçkin Yay., Ankara 2015.
  • Emre Akdüzen, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul, 2018.
  • Erdener Yurtcan, “Hürriyete karşı suçlar”, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012.
  • Erol Cihan, “Kişisel Özgürlüğü Sınırlama Cürmü (Hürriyeti Tahdit) (TCK. m. 179)”, İÜHFM. C.: XLI, 1975/1-2.
  • İ. Üzülmez, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları”, Turhan Kitabevi, Ankara 2007.
  • İbrahim Üzülmez, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1, 2, Y. 2007.
  • İlhan Üzülmez, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Hürriyete Karşı İslenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları”, Turhan Kitabevi, Ankara 2007.
  • İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara 2008.
  • M.E. Artuk/A. Gökçen/A.C. Yenidünya, “Ceza Hukuku Özel Hükümler”, Adalet Yay., Ankara 2013.
  • Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, “Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler”, Yetkin Yay., Ankara 2022.
  • N. Meran, “Hürriyetten Yoksun Bırakma Tehdit Şantaj Konut Dokunulmazlığını Bozma”, Seçkin Yay., Ankara, 2014.
  • Nevzat Toroslu, “Ceza Hukuku Özel Kısım”, Savaş Yay., Ankara 2013.
  • Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, “Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler”, Seçkin Yay., Ankara 2016.
  • Özlem Yenerer Çakmut, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu (TCK md.109)” Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan.
  • Parlar/Hatipoğlu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, 1.Cilt, (Madde 1-140), Adalet Yay., Ankara 2010. 
  • S. Donay, “Türk Ceza Kanunu Şerhi”, Beta Yay., İstanbul 2007.
  • Turhan Tufan Yüce, “Temel Hakların Özü Kavramı ve Sınırlanması Problemi”, Dr. Recai Seçkin’e Armağan, AÜHF Yay. No:351, Ankara, 1974.

[1] Bknz. Ayşe Duygu Özgüven, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2011, s. 1 vd.

[2]Turhan Tufan Yüce, “Temel Hakların Özü Kavramı ve Sınırlanması Problemi”, Dr. Recai Seçkin’e Armağan, AÜHF Yay. No:351, Ankara, 1974, s. 640

[3] Anayasa Madde 19; “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir. Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir. (Değişik birinci cümle: 3/10/2001-4709/4 md.) Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal (…)14 ve savaş hallerinde uzatılabilir. (Değişik fıkra: 3/10/2001-4709/4 md.) Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir. Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. (Değişik: 3/10/2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

[4] Anayasa Madde 23; “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir. (Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/3 md.) Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir. Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.”

[5] D. Tezcan/M.R. Erdem/R.M. Önok, “Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku”, Seçkin Yay., Ankara 2015, 382-383. 

[6] İlhan Üzülmez, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Hürriyete Karşı İslenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları”, Turhan Kitabevi, Ankara 2007, s. 24; Nevzat Toroslu, “Ceza Hukuku Özel Kısım”, Savaş Yay., Ankara 2013, s. 81.

[7] N. Toroslu, a.g.e., s. 82.; M.E.Artuk/A.Gökcen/A.C.Yenidünya, “Ceza Hukuku Özel Hükümler”, Adalet Yay., Ankara 2013, s. 258.; S. Donay, “Türk Ceza Kanunu Şerhi”, Beta Yay., İstanbul 2007, 175.; İ. Üzülmez, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları”, Turhan Kitabevi, Ankara 2007, 22 vd. 

[8] M.E. Artuk/A. Gökcen/A.C. Yenidünya, a.g.e., s. 321.

[9] Bununla birlikte, doktrinde mağdur olabilmek için sadece iradi olarak yer değiştirme yeteneğine sahip olmanın yeterli olup olmadığı tartışmalıdır. Bknz. İbrahim Üzülmez, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1, 2, Y. 2007, s. 1186 vd.

[10] İ. Üzülmez, a.g.m., s. 1187.

[11] İ. Üzülmez, a.g.m., s. 1188.

[12] Tezcan/Erdem/Önok, a.g.e., s. 384.

[13] Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, “Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler”, Seçkin Yay., Ankara 2016, s. 430.; Tezcan/Erdem/Önok, a.g.e., s. 388.

[14] Özlem Yenerer Çakmut, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu (TCK md.109)” Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, s. 590.

[15] Artuk/Gökcen/Yenidünya, a.g.e., s. 261.; Özlem Yenerer Çakmut, a.g.m., s. 590.

[16] Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, a.g.e., s. 437.

[17] Bkz. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara 2008, s. 280-281; Tezcan/Erdem/Önok, a.g.e., s. 349; Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, a.g.e., s. 723.

[18] Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, “Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler”, Yetkin Yay., Ankara 2022, s. 175–176.

[19] Özlem Yenerer Çakmut, a.g.m., s.593.

[20] Erol Cihan, “Kisisel Özgürlüğü Sınırlama Cürmü (Hürriyeti Tahdit) (TCK. m. 179)”, İÜHFM. C.: XLI, 1975/1-2, s. 62–63.

[21] M.E. Artuk/A. Gökcen/A.C. Yenidünya, a.g.e., s. 326.

[22] Tezcan/Erdem/Önok, a.g.e., s. 354.

[23] M.E. Artuk/A. Gökcen/A.C. Yenidünya, a.g.e., s. 327.

[24] N. Meran, “Hürriyetten Yoksun Bırakma Tehdit Şantaj Konut Dokunulmazlığını Bozma”, Seçkin Yay., Ankara 2014, s. 137.

[25] M.E. Artuk/A. Gökcen/A.C. Yenidünya, a.g.e., s. 327–328; Tezcan/Erdem/Önok, s. 355.

[26] Bkz. Madde gerekçesi.

[27] Tezcan/Erdem/Önok, a.g.e., s. 397. 

[28] Yargıtay 4. CD, 08.10.2007, 4074/8017 “Görevli C.Savcısı olan sanığın, otomobil ile giderken yol verip vermeme konusunda tartıştığı yakınanlar R.D. ve Ö.D.’in memuriyet nüfuz ve yetkisini kullanarak, görevli polis memurlarına talimat verip karakola aldırması ve burada kötü muamelede bulunması biçimindeki eyleminin, 765 sayılı Yasanın özel hüküm niteliğindeki 181/1-2 ve 5237 sayılı TCY.nın 109/1-3 madde  “Görevli C.Savcısı olan sanığın, otomobil ile giderken yol verip vermeme konusunda tartıştığı yakınanlar R.D. ve Ö.D.’in memuriyet nüfuz ve yetkisini kullanarak, görevli polis memurlarına talimat verip karakola aldırması ve burada kötü muamelede bulunması biçimindeki eyleminin, 765 sayılı Yasanın özel hüküm niteliğindeki 181/1-2 ve 5237 sayılı TCY.nın 109/1-3 madde  ve fıkralarına uyan suçu oluşturduğu gözetilerek, 5237 sayılı TCY’larının anılan hükümlerinin karşılaştırılıp sanık yararına olan yasa hükümleri saptanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi”,

[29] N. Toroslu, a.g.e., s. 87; Tezcan/Erdem/Önok, a.g.e., s. 397. 

[30]Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın takip ettiği müştekiyi pasaj içinde zorla tutmak seklindeki eylemi cinsel amaçla gerçekleştirildiğinin kanıtlanmadığı gözetilmeksizin 5237 sayılı TCK’nın 109/5 madde ve fıkrası hükmü uyarınca artırım yapılarak sanığa fazla ceza tayini, Bozmayı gerektirmiş,” Yargıtay 8. CD. 26.5.2008, 6606/6236.

[31] Özlem Yenerer Çakmut, a.g.m., s. 1204-1205.

[32] Koca/Üzülmez, a.g.e., s. 142.

[33] Koca/Üzülmez, a.g.e., s. 142.

[34] Koca/Üzülmez, a.g.e., s. 142.; İ. Üzülmez, a.g.m., s. 1206.

[35] E. Yurtcan, “Hürriyete Karşı Suçlar”, Adalet Yayınevi., Ankara, 2012, s. 121.

[36] Parlar/Hatipoğlu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, 1.Cilt, (Madde 1-140), Adalet Yay., Ankara 2010, s. 905. 

[37] CMK madde 12/2: “(2) Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.”


Yorum Yaz